sağtık

REŞAT NURİ GÜNTEKİN DİZİLERİ

Evet,romanları demedim,dizileri diye yazdım başlığı. Reşat Nuri ile ilk tanışmam,orta ikinci sınıfta iken oldu.Şubat tatilinde okuyacak güzel bir roman ararken evdeki kitaplıkta,annemin tavsiyesi ile Çalıkuşu'nu okumuştum. Okur okumaz da,Reşat Nuri'nin diğer tüm romanlarına saldırmıştım.SON SIĞINAK dışındaki tüm romanlarını okudum.Hatta bunların özetlerinden dolayı,lise bitene kadar edebiyat dönem ödevlerinden çok iyi notlar da almıştım. Aydan Şener ile Kenan Kalav'ın başrollerini paylaştıkları Çalıkuşu dizisini izlerken,senaristin ve yönetmenin,romanın aslına ne kadar sadık kaldıklarını görmüş ve çok etkilenmiştim. Şimdi ekranlarda iki Reşat Nuri Güntekin eseri,dizi film halinde seyirciye yutturulmaya çalışılıyor.Yaprak Dökümü,bağımsız bir dizi olsaydı,çok başarılı olduğunu söyleyebilirdim.Keza,Dudaktan Kalbe de aynen öyle.Ki bu ikincisi,daha önce de Kınalı Yapıncak adıyla sanırım Beyazperde'de ve yine sanırım hafızam yanıltmıyorsa Hülya Koçyiğitin başrolünde hayat bulmuştu. Az biraz eğitimini aldığımız,mürekkebini yaladığımız bir sektör olduğundan,sinema veya dizi yapmanın,ne kadar meşakkatli(meşakkat mi?Reşat Nuri dedik,hemen dil eski osmanlıcaya kaydı yahu!)zor ve çetin bir iş olduğunu bilirim. Edebi eser uyarlamalarının ise bağımsız senaryoya uymaktan iki kat daha zor olduğunu da tabii.Eserin konusunun geçtiği yerlerin,mekanların,dönemin havasını yaratmak,dönem kostümü hazırlamak,o döneme uygun materyalleri eşyaları toparlayıp biraraya getirmek akıl almaz ölçüde zordur. Bu nedenle,şimdiki dizi yapımcıları,eserden beslenen senaryoyu, sanki günümüzde geçiyormuş gibi yeniden düzenlemek zorundalar,buna da bir şey dediğimiz yok. Her ne kadar,bu günün şartlarında geçen bir dizide,Lamia,Cavidan,Makbule,Nefise,Enise,Macide,Saip, gibi isimler,o kahramanların son moda giysileri,çizmeleri,röfleli fönlü veya maşalı saçları,BMW arabaları,yine son model cep telefonlarıyla falan pek örtüşmese de ,eyvallah,ona da itirazımız yok. Ama hadi dönem dizisini teknik ve dekoratif zorunluluklar nedeniyle bu gün geçiyormuş gibi çekiyorsunuz kabul de,be kardeşim,ne diye dizilerin,yazarın o dönemin saflığı ve bakir duyguları içinde ,okuyucuya ille de mesaj vereceğim kaygısı ile yazdığı romanı,kafanıza göre bu kadar rahat,bu kadar sınırsız,bu kadar orjinaline aykırı ,bu kadar popülist yaklaşım içinde raiting kaygısıyla canınız nasıl isterse değiştirebiliyorsunuz,bu kadarına da pes doğrusu. Romanda geçen karakterler ana omurgalarıyla tamam da,ya o karakterlerin yaşadıkları? Bu roman bu haliyle beş para etmez,bunu dizi yaparsak,tutmaz,şurasını çekelim,şurasını büzelim,şurasını keselim,şurasını uzatalım,şurasını yamayalım,şurasına da iki üçbin tane ilave sahne yazalım ,diyecektiniz,ne diye o halde,ille de o eseri dizi yapma hevesine giriştiniz,ben onu anlamıyorum.Madem roman kendi orjinal haliyle çekilince,tutmayacak,çekmeyin yahu,mecbur musunuz?Yazarsınız azıcık ordan burdan biriki benzeyen karakterle yeni bir senaryo,hiç değilse,bizler gibi edebiyat tutkunları,Reşat Nuri hayranları rahatsız olmaz,hem de Rahmetlinin yattığı yerden kemikleri Raiting ateşiyle sızım sızım sızlamazdı. Hadi diyelim uydurdunuz,biz yaptık oldu,kıvamında bir işi devam ettirmeye kararlısınız,niye isimler aynı,hiç yakışıyor mu,en az yarı asır öncenin trendi olan isimler ile o yarattığınız süslü püslü ultra modern karakterler? Yok eğer yazara saygı tadında isimlere dokunmadık diyorsanız,ohooo...eserin yazarına saygıyı konuşacaksak,bu blogun sayfaları yeter mi buna?Yazarın yazdıkların on kişilik senaryo ekibiyle allak bullak et,sonra neymiş,yazara saygı...yesinler saygınızı! Bu arada şunu da eklemekte fayda var,her iki dizi de,şu sırada seyrettiğim ve ilgiyle izlediğim dizilerdir.Dizilerin işleniş biçimi ile ilgilidir yorumum,orjinal senaryoların değiştirilip yozlaştırılması ile.Yoksa her iki dizi de başka adlar altında,bir kaç değişiklikle asıl eserden kopartılsaydı,bağımsız ve son derece başarılı iki dizi olarak yine izlenirdi. Tam da şöyle ifade etmeli sanırım, Ben dizinin,Reşat Nuri Güntekin'in ölümsüz eserinden,şeklinde tanıtım ile verilmesine karşıyım.Bu yazarı,bu kitabı hiç okumamış olan kişiler için,sonradan kitabı edinip de okuyacaklar için,kötü bir başlangıç,kötü bir tanıtım şekli değil mi? İnsan demez mi,"eee,hani nerde dizideki onca olay,burda kitapta bunların ancak onda biri var,bu ne biçim romanmış böyle?" diye? Bakın naçizane,aşağıya,halihazırda adı geçen iki eserin orijinalinin özetlerini koyuyorum.Okuyun,ondan sonra yukarıda yazılanları bir daha okuyun,ondan sonra da adı geçen iki diziyi yeni bir bakış açısıyla bir daha izleyin. Sonra da yazara saygı duyan sevgili dizi yapımcılarını,senaristlerini ve yönetmenini burda hep beraber SAYGI ile anın. Tamam mı? *Orijinal Dudaktan Kalbe Romanının özeti; Saip Paşa İzmir’in önde gelen tanınmış kişilerinden, belediye başkanlığı yapmış birisidir. Saip Paşa’ nın yeğeni Hüseyin Kenan dayısının zoruyla mühendis olmuş daha sonra annesinin dükkanını satıp Avrupa’ya müzik eğitimi almaya gitmiştir. Güzel keman çalan Hüseyin Kenan müzikteki yeteneğini batı dünyasına kabul ettirmiştir. Dayısının ısrarıyla çocukluğunun geçtiği şehre, İzmir’e gelir. Saip Paşa vaktiyle haylaz bir oğlan diye bildiği Hüseyin Kenan’la şimdi övünmekte, ziyafetler düzenleyerek bu ünlü besteciye yakınlığını göstermekten zevk duymaktadır. Bütün bu kalabalıktan ve şatafattan sıkılan Hüseyin Kenan Bozkaya’ya giderek dinlenmek ister. Bozkaya’da küçük “kınalı yapıncakla tanışır”. Lamia kimsesiz bir sığıntıdır,amcasının yanında. Lamia’ya hafif çilli yüzünden dolayı Hüseyin Kenan kınalı yapıncak ismini takmıştır. Hüseyin Kenan evli bir kadın olan Nimet Hanıma kur yapmaktadır. Burası küçük bir kasaba olduğu için dedikodulardan kurtulmak için de Lamia’ya yakınlık gösterir gibi görünmektedir.Lamia da Kenan'a olan hayranlığı ile bu aklınca tertemiz aşkı desteklemektedir. Hüseyin Kenan yaz bitince İstanbul’a döner. Niyeti Mısırlı Prenses Cavidan’la evlenmektir. Prensesin Mısır’a gittiği bir sırada tekrar İzmir’e döner. Burda Lamia ile yakınlaşırlar ve Lamia’nın namusunu kirletir. Daha sonra Lamia ile evlenmek istediğini söyler.Ama kızı isteteceği gece hastalanır,bir kaç gün evde yatar. Lamia,onun bunu mecburiyetten yaptığını düşünerek evlenme teklifini kabul etmez. Üç ay sonra hamile olduğunu öğrenir ve kendini vurarak intihara kalkışır. Amcasının evinde,yaralı olarak kurtarılır, skandal duyulmasın diye Kütahya’ya akrabasının yanına gönderilir. Lamia kızı Mekrube’yi orada doğurur.Birtakım olaylar ve tanışmaların ardından orda birisiyle evlenir. Bu sırada kocasının yeğeni Doktor Vedat Kütahya’ya gelir. Lamia Hüseyin Kenan’ın Prenses ile evlendiğini Doktor Vedat’tan duyar. Lamia kocasından ayrılır. Vedat onunla evlenmek istese de reddeder. Kızıyla İstanbul’a gelir. Kısa bir süre sonra Vedat da İstanbul’a gelir. Bir gün Vedat’ın muayenehanesinde Hüseyin Kenan’la karşılaşır. Hüseyin Kenan Lamia’yı sevdiğini geç fark etmiş evlilik hayatında muylu olmamıştır. Vedat’ın Lamia ile evleneceğini duyan Hüseyin Kenan intihar eder ve Lamia’ya kavuşamaz...Lamia ise,Vedat'ın karısı olmuştur artık.Bu roman,bu acı sonla sona erer. (Not= Reşat Nuri'nin Çalıkuşu dışındaki hiç bir romanı mutlu sonla bitmez.Acımak'da belki bir parça görüş farkı ile mutlu bitti denilebilir ama asıl hikaye orda da mutsuz sonlanmış,romanın asıl kahramanı baba sefalet içinde ölmüştür)

*Orijinal Yaprak Dökümü romanının özeti;

Ali Rıza Bey, hayatını memuriyetle devam ettiren, namusuna ve ahlaka son derece düşkün beş çocuklu bir ailenin babasıdır. Trabzon’da çalıştığı bir iş yerinden ayrıldıktan sonra İstanbul’a gelip Bağlarbaşı’ndaki babadan kalma eve yerleştiler. Bir süre işsiz gezdikten sonra, Muzaffer adındaki eski öğrencisinin ona sağladığı imkanla işe girer.Her şey kızları Leyla ve Necla’nın arkadaşları olan Leman'ın Ali Rıza Bey’den iş istemesiyle başlar. Ali Rıza Bey Leman’a çalıştığı yerde bir iş bulmuştur; fakat Leman bir süre sonra patronu Muzaffer Bey’le bir ilişki yaşar ve hamile kalır. Ali Rıza Bey bunu duyunca kendini suçlar ve Muzaffer Bey’den Leman ile evlenip onun namusunu temizlemesini ister.Patronu bunu kabul etmeyince Ali Rıza Bey bu olayı gururuna yediremeyip işten ayrılır.

. Fakat bir süre sona Ali Rıza Bey’in karısı Hayriye Hanım ve kızları Necla ile Leyla artık eve para getirmediği için ona saygı duymaz ve onu aşağılayıcı tavırlar göstermeye başlarlar.

Bir gün, Şevket işyerinde evli bir kadınla ilişkiye girdiğini ve o kadınla evlenmek istediğini söyler. İlk başta Ali Rıza Bey bu olaya itiraz etse de daha sonra Şevket’in Ferhunde ismindeki kadını ne kadar çok sevdiğini görmüştür. Fakat, gelin Ferhunde eğlenceye ve modern hayata alışkın biridir ve evde gece toplantıları yapılmaya başlanır. Evin ortanca kızları olan Necla ve Leyla’nın eğlenceye ve lükse olan düşkünlükleri artar.Böylelikle Ferhunde’nin evdeki hakimiyeti iyice artar.

Evin en büyük kızı olan Fikret bu olanlara daha fazla dayanamayacağını anlar ve Adapazarı’nda yaşayan bir adamla adamın çocuklarına bakma koşuluyla evlenip gider.

Fikret’in evden gidişiyle daldaki yapraklardan biri kopar. Şevket’in kazandığı para ve Ali Rıza Bey’in emekli maaşı evde yapılan eğlencelere harcanmaktadır. En sonunda elde hiçbir şey kalmaz. Şevket çareyi çalıştığı bankadan zimmetine para geçirmekte bulur. Aldığı parayı yerine koyamayınca hapse girer. Böylelikle dalın ikinci yaprağı da kopar.

Ferhunde bu hayat daha fazla dayanamayacağını söyleyerek evi terk eder. Bunun sonucunda üçüncü yaprak da kopmuş olur. Daha sonra Necla da kendini zengin gösteren bir Suriyeli adam ile evlenir. Fakat mutlu değildir ve babasından yardım istemek için mektup yollar. Ali Rıza Bey ise onun bu isteğini reddeder ve yaşantısına olduğu gibi devam etmesini söyler. Böylece dalın dördüncü yaprağı da kopar.

Leyla ise zengin bir avukatın metresi olur ve Ali Rıza Bey bunu bir arkadaşından öğrenir. Namusuna düşkün olan Ali Rıza Bey Leyla’yı evden kovar . Leyla avukatın Taksim’de tuttuğu eve yerleşir. Böylece dalın son yaprağı da kopmuş olur.

Nihayetinde yaşanan bir çok macera ve dramdan sonra,Ali Rıza Bey çaresiz kalan kızı Leyla’nın eve gelmesini kabul eder ama kendisi evden ayrılacaktır. Adapazarı’nda olan kızı Fikret'in yanına gider ve Fikret'in orada mutsuz olduğunu görür. Kocası ve üvey çocuklarıyla arası iyi değildir. Bunu gören Ali Rıza Bey İstanbul’a geri döner ama birkaç gün eve gitmez. Daha sonra hasta olur ve eski bir arkadaşı sayesinde hastaneye kaldırılır. Hayriye Hanım ve kızı Leyla hastaneye gidip onu alırlar ve Taksim’deki eve giderek yaşamlarına orada devam ederler.

(Tuliş...sakız çiğnerken de düşünebilen kadın)

2 yorum:

  1. tuliş yazdıkların çok doğru.Ben iki dizinin de hastasıyım ama inan ki konularını bilmiyordum ve hep diyordum ki yahu bu yazar bu kadar şeyi taa o zamanlar nasıl da yazmış.Tıpkı bu gün de geçerli konular.Meğerse,bizim senaristlerin marifetiymiş hepsi.Bu açıdan bakınca,sana bir kez daha hak veriyorum.
    Bu arada bilgilendirdiğin için de ayrıca teşekkür ediyorum.

    YanıtlaSil
  2. Bonjour,
    je suis nouveau ici j'aime vous lire ;)
    je voulais vous remercier pour votre super site internet !
    Bonne continuation
    ----
    Nicolaseo, Rien de mieux que le referencement naturel.

    YanıtlaSil