sağtık

BANKANIN GÜVENLİK DUVARINA DA BAKIN!!!

Bir hafta kadar önce ,bir internet sitesinden,bir spor aleti satın alıp,ödemesini de kredi kartım ile yaptım.Onayı verdikten sonraki yarım saat içinde cebimden,(dikkat edin cebimden!) banka beni aradı. Bakın diyaloğu aynen yazıyorum. -İyi günler T.hanım,ben ....banktan arıyorum.Filanca saatte filanca yerden bir kart çekimi yapılmış. -Evet doğrudur,ben yaptım. -Ben şimdi bunu teyit etmek için arıyorum.İki güvenlik sorusu soracağım size. -Tabii buyrun -Nüfus cüzdanınızdaki doğduğunuz ayı söyleyin. -(Söyledim) -Bir de nüfus cüzdanınızdaki doğum yerinizi söyleyin lütfen? -(Söyledim) -Teşekkürler T.Hanım.Bu alışveriş işlemini onaylıyor musunuz? -(Aklımdan Recebimin o-naay-lı-yoruuuuum nameli cevabı geçti ama) Onaylıyorum,demekle yetendim. Bir=Banka beni sabit telefonumdan değil cep telefonumdan arıyor.Yani benim cep telefonum çalınmışsa ve telefondaki benmiş gibi yapıyorsa bile önemli değil. İki=Banka bana güvenlik sorusu diye tutup nüfus cüzdanımdaki bilgiyi soruyor. Nüfus cüzdanım,içindeki cep telefonumla beraber çantamla birlikte çalınmış ya da kaybolmuş olamaz mı?Kredi kartımı ele geçiren kişi,aynı zamanda cüzdanımı,cep telefonumu da çalmış olamaz mı?Nüfus cüzdanıma bakarak bu bilgileri rahat rahat söyler,bir de içinden bankayı nasıl kekledim diye kıs kıs güler valla billa. Üç=Nüfus cüzdanım çalınmamış olsa bile,bir başkası benim doğduğum yeri veya ayı biliyor olamaz mı? Dört=Eskiden bir anne kızlık soyadı saçmalığı vardı,sözde onu kaldırdılar,daha komik ve daha basit bir şey buldular yerine.Kaldı ki hiç kimsenin annesinin kızlık soyadı sır değildir ki? Kadın boşanmış ve kızlık(bu da nasıl bir kelimeyse?) soyadını kullanıyor olamaz mı?Evinize giren çıkan birisi annenizin kızlık soyadını bir şekilde duymuş olamaz mı?Anne ile baba akraba olup da anne bekarken de aynı soyadını taşıyor olamaz mı?Yani birisinin annesinin kızlık soyadını bilmek çok zor değil.Ve bu bilgiyi kötü amaçla kullanmak hiç de zor değil. Banka ne yapmalı. Ya sadece benim bildiğim güvenlik kodunu telefonda tuşlatmalı ve bilgisayarı okey verdikten sonra onayı almış kabul etmeli ,ya da mail adresi açarken bize sorulduğu gibi gizli parolamız ya da gizli sorumuzun cevabı şeklinde bir güvenlik duvarı yapılmalı. Yani cep telefonunuz ve nüfus cüzdanınızla beraber çantanız çalınmışsa,yandınız.O anda siz bir telefon bulup,bankanın müşteri ilişkilerinin telefonunu hatırlayıp o panikle bankayı arayıp kartınızı iptal ettirene kadar,olan olmuş,giden gitmiş olacak. Dikkatli olun.

YİNE YİNE KABAK YELLERİ...

Geçen sezon için Kavak Yelleri,KabakYelleri oldu diye yazmıştım,okumuşsanız hatırlarsınız.Binbir saçmalıkla,mantık hatasıyla doludizgin gidiyordu ve artık kabak tadı vermişken,final yapıp çekilmesi gerekiyordu. Bu sezon ne gördük? Deniz hapisten yeni çıkmış kafası traşlı mahkum kılığında geri döndü.Koca Amerika'dan tek bir yarı boş sırt çantasıyla hem de.Sonra Urla meydanına gidip hop diye bizim yeni aşıkları eliyle koymuşcasına buluverdi. Aslı ise önce çocukluk arkadaşı Deniz'le aşk yaşamışken,şimdi de yine öteki çocukluk arkadaşı Efe ile işi pişirmek üzereydi,Deniz muhabbete turp sıktı tabii. Bakın bazı geri kafalı insanlardan çok duymuşsunuzdur,şöyle bir iddiaları vardır, "Kadın kısmıyla erkek kısmı arkadaş olamaz.Ateşle barut yanyana durmaz" deyip dururlar.Hayatın kendisi onlar için haremlik ve selamlıktır.Sırdaş olma,dost olma,arkadaş olma,farklı iki cins arasında asla cereyan edemez.Zaten de böyle duyguların,bu tür şeylerin farkında bile değildirler.Herkesi kötü,herkesi namussuz,uçkursuz,hafif meşreb olarak görürler. Şimdi bu dizi başta neydi,gençlik,dostluk arkadaşlık dizisi. Sonra neye döndü. Mine geldi,Deniz Mine aşkı. Evet,birinci doğrulama gerçekleşti. Erkek ve kadın arasında aşk dışında bişey olamaz! Sonra neler oldu? Deniz Mine'den ayrıldı,Aslı'ya,yani çocukluk kankasına olan aşkını gördü,Aslı da kankasına aşıktı,ikisi sevgili oldular. İkinci doğrulama gerçekleşti mi?Evet! Erkek ve kadın arasında aşk dışında bişey olamaz! Tabii bu arada ayrıldığı Mine ile arkadaş olarak kalmaya karar vermişken ne oldu?Mine ve Deniz,bir gece aşırı yakınlaşıverdiler ve olan oldu! Üçüncü doğrulama da gerçekleşti mi? Erkek ve kadın arasında aşk dışında bişey olmaz! Sonra Aslı öğrendi,Deniz' terketti.Bu arada Deniz utancından Amerika'ya kaçtı.Meydan Efe'ye kaldı."Kuzu,kuzu" diye sevdiği çocukluk kankasına yavaş yavaş aşık olmaya başladı. Dördüncü doğrulama huzurlarınızdaaaa! Erkek ve kadın arasında aşk dışında bişey olamaaaaz! Aslı zaman içinde Efe'nin sevgisini öğrendi,şaşırdı,utandı,üzüldü.Sonra deriiiin derin düşünüp kararını verdi,anladı ki o da Efe'yi seviyooooo. Beşinci doğrulama! Yazmayayım artık kafanıza kafanıza iyice dank etmiştir. Ha bir de Aslı'nın sokakta tanıştığı bir çocuk vardı,bir ara Aslı ile çıkıyordu.O çocuğun da bir çocukluk kankası vardı.Sonra Aslı öğrendi ki o kanka kız,bu çocuğa aşıkmış meğer.Ne yaptı etti,çocuğun kızı farketmesini de sağladı ve ikisini Esra Erol gibi biraraya getirip sevap bile işledi yani. Bu da kadınla erkeğin arkadaş olamayacağına,bir tarafın mutlaka niyeti bozacağına dair o küf tutmuş yobaz zihniyete dizideki altıncı doğrulama,altıncı onay verme,altıncı tasdiktir yani. Yakında bu dizide,Deniz'in babası Ayşe Teyze'ye,Deniz'in annesi Mine'nin dayısına,Aslı'nın babası Efenin yengesinin annesine aşık olursa da hiç şaşırmayacağım.Çünkü bu dizide birbirini tanıyan herkes bir şekilde birbirine aşık olabiliyor. Arkadaşlık,dostluk,fasa fiso.Hikaye! Aslı'nın ablası Canan'a,bilmem kaç bölüm boyunca "Canan bacım" diye hitap etmiş olan sebzeci Bilal bile gün gelip Canan'a aşkından ona evlenme teklif edebiliyorsa,bu dizide her şey mübah demek ki... Finalde,Efe,Deniz'in annesiyle evlenirse şaşırmayın. Aslı da Efe'nin abisini ayartıp karısından boşatıp evlenebilir mesela.Zavallı dul kadıncağız da intikam için Canan'ın çocuğunun babasıyla ilişkiye girebilir. Kadınla erkek yanyana mı?Tu tu tu tu...Allah korusun. Ateşle barut mübarek. Dizi gençlere vermesi gereken mesajı yeterince verdi gibime geliyor. Çocukluk arkadaşlarınıza,kankalarınıza,dostunuza sırdaşınıza şööööyle bir alıcı gözüyle bakıverin.Belki de aşk yanıbaşınızda duruyordur! Yuh artık,yuh!

ORUÇ TUTMAYANA BAYRAM DA YOK

Eski bir dostumla uzun bir aradan sonra telefonda görüştük.

Hal hatır sorduktan sonra,oruç tutuyor musun? diye sordu.

Onu da ,bir başkasını da ilgilendirmez elbet,hiç kimsenin bir diğerine bunu sormaya hakkı olmadığını düşünürüm.

Kafalarda hazır şablonlarda yargılar,

“Hmm…oruçluymuş,bu demek ki iyi Müslüman…”

“Koca herif/kadın,oruç tutmuyor,ayıp ayıp,dinsiz imansız…”

Tutan hemen herkes(Allah kabul etsin) tutmayana düşmanca davranıyor,gözlemlediğim gördüğüm bu.

İçten içe ayıplıyor,içten içe yargılıyor,kınıyor.

Oysa bir aylık Ramazan sonunda oruç tutup görevimi savdım diyenler,günde beş kez duydukları ezan sesine kulak tıkayıp,her gün emredilmiş olan namaz vazifesini yerine getirmemek için yüzlerce bahane bulabiliyor.

Ramazan boyunca kınadıkları şey,neredeyse her gün beş kez kınanmayı hak ediyor o halde bu mantıkla bakılınca!

Kimsenin inancı ibadeti…kimseyi ilgilendirmemeli.Ne zaman ki toplum huzurunu bozacak,genel inanca saygısızlık oluşturacak hal ve tavır içine girer,o zaman toplumu da ilgilendirir tabii ama bunun ötesinde hiç kimseye niyetli misin diye sorulmamalı.

Kimseyi utandırmaya,açıklama yapmaya zorlamaya hakkı yok hiç birimizin.Durup dururken birisine kaç para maaş alıyorsun,ya da kocanla/karınla aran nasıl,gibi özel sorular sorulamıyorsa,niyetli misin,oruçlu musun gibi sorular da aynı mahremiyettedir ,kişinin kendisini ilgilendirir.

Toplumsal ahlak ve görgü bunu gerektirir.Kaldı ki hoşgörü dinine mensup insanların buna özellikle dikkat etmesi lazım.

Arkadaşım ilginç bir düşüncesini attı ortaya.Oruç’un kendisini ne kadar zorladığını,baş ağrısı çektiğini ,iş yerinin evine ne kadar uzak olduğunu,yollarda oruç açtığını anlatıp,sonra da buna rağmen orucunu bırakmadığını söyleyerek kendince herhalde Allah’a bir hatırlatma yaptı.

“Rabbim bak sen farkında değilsin belki hatırlatayım ne kadar fedakarlıklar yaparak aç kalıyorum!” Demek istedi.

Öyle değilse bile öyle hissediyor insan.

Allah’ın gözüne gözüne ibadetini sokmak bu olsa gerek.

İşte o ilginç fikri de şuydu,

“Yahu” dedi,”Sinir oluyorum oruç tutmayıp tutmayıp sonra da Ramazan bayramını herkes gibi kutlayanlara.Oruç tutmuyorsa,bayram da yapmasın kardeşim.Ben otuz gün aç gezeyim,sen otuz gün ye,sonra benimle aynı bayramı kutla!”

Demek ki bu zihniyetteki mantığı sürdürecek olursak,bu durumda Kurban kesemeyenler de ,Kurban bayramını kutlamasın.

Hele ki,Kabe’ye gidip de orada kurbanını kesemeyen,kendini kurban kesmişten de saymasın.

Demek ki,namaz kılmayanlar,ezan okununca kulaklarını iki eliyle kapasın. Hatta,cenaze sahibi olmayanlar,cenaze namazına gidip o namazı kılmasın.

Hatta hatta tabutu yalnızca cenaze yakınları sırtlasın.

Başka dine mensup turistler,Sultanahmet’in,Selimiye’nin kapısından içeri alınmasın.

Müslüman olmayanlar,Kur’an okunurken dinlemesin,meclisten dışarı çıkartılsın...

Bayramı bir sosyal güvenlik uzmanı gözüyle "hakediş" şeklinde hesaplayan zihniyete yazıklar olsun!

Yuh olsun!

Bayram,bir süreçtir.

Bayram bir anlayıştır.

Bayram yaşamak zorunda olduğun,yaşaman gereken bir hayat dersidir.

Bayram,Yaratıcının, pozitif bir yaşam felsefesini,üç dört günlük numuneler halinde kullarına yaşatması,göstermesi,ders vermesidir.

Dargınlıkların,küslüklerin bitebilmesi için,fakirlere sadaka vermenin,bir çocuğa ya da yetime bayram vesilesiyle armağanlar almanın lezzetini yaşayabilmek için,sevdiklerinle bir arada kalabalık sofralarda şen neşeli yemek yemenin değerini anlayabilmek için,kalp kırmanın ne kadar boş şey olduğunu fark edebilmek için,birisini affedebilmeyi ya da birisinden af dileyip öpüşüp barışmayı öğrenebilmek için,oniki aylık koca bir yılın aslında nasıl geçmesi gerektiğini insanoğlunun gözüne sokabilmek için minyatür bir yaşam promosyonu,tanıtımı,fragmanıdır.

Üç günlük bir mutluluk ve huzur turudur yaşam acentesinin bize hazırladığı.

Gayri müslimlerin,hatta dini olmayanların bile görüp özeneceği,ders alacağı,gökler tarafından yazılmış harikulade bir senaryodur.

Kaldı ki gayri müslim olup da,Ramazan bayramında,sokaktaki çocuklara şeker çikolata,harçlık dağıtan,komşularıyla bayramlaşıp,kahveler tatlılar ikram eden bir çok insan tanıdım.

Kurban bayramında kurbanlar kestirip fakire fukaraya elleriyle dağıtanları da biliyorum,yine gayri müslim olduğu halde.

İşte budur,işin özü.

Meselenin asıl can noktası budur.

Güzel olanın lezzetini hissedip,geri kalan ömrünü o bayram günlerindeki mutluluğa yakın değerde yaşayabilmek imkanını bulabilmen için,paylaşmanın ve iyi davranmanın farkına varabilmen için, eşsiz bir fırsattır.

Oruç tutmuyorsa bile,oruç tutmuşların sevinçlerine ortak olmaktır.

Oruç tutmuşların yardımına koşabilmek,ihtiyacı olanlar varsa çevrende bu tür insanların farkına varabilmek demektir.

Yardım edebilmenin ya da yardıma ihtiyacın varsa yardım alabilmenin sevincini yaşayabilmen demektir.

Arkadaşımın mantığıyla gidersek,başkalarının düğününe gidenlerin kalkıp oynamaması gerek,eğlenmemesi gerek.

Kimsenin sevincini paylaşmamak gerek.

“Ben mi terfi oldum,bana ne!”

“Ben mi evleniyorum ,bana ne”

“Ben mi sınavı kazandım ,bana ne!”

Bu mantık,bööööyyyle gider.

Hatta ben mi savaştım,ben mi kazandım diye milli bayramları dahi umursamamaya kadar gider.

Bayram,dünyanın dönmesi,ayın tutulması,yerçekiminin gücü gibi,engelleyemeyeceğin ve asla da inkar edemeyeceğin,geri çeviremeyeceğin,reddedemeyeceğin, bunun içinde bulunmak istemiyorum diyemeyeceğin bir şeydir.

Tüm dinler için düşünüyorum aynı şeyi.

Doğan güneşin nasıl balkonunuza ya da camınıza vurup içeri süzülmesini,etrafı aydınlatmasını engelleyemezseniz,Bayram’ın da tüm inananların yüreğinde aynı huzuru sevinci yaratmasını engelleyemezsiniz.

Oruç tutmuyor diye,bayram sofrasına oturmasın ,ziyaretlere gitmesin,sadaka fitre vermesin,evine gelenlere kapısını kapatsın,işyeri tatilken bile gidip işyerinin kapısında beklesin,telefonuna gelen mesajlara cevap yazmasın,sokakta karşılaştığı tanıdıkları bayramını kutlayınca suratını çevirsin,küstükleriyle barışmasın,çocuklara harçlık verip sevindirmesin,bayram namazına gitmesin,eşe dosta hediyeler almasın,gelen hediyeleri geri çevirsin yani öyle mi?

Bayramı sadece üç gün boyunca Ramazanın acısını çıkartmak için tıka basa yemek yeme şöleni olarak gören,bayramın yanında getirdiği tüm güzellikleri göz ardı edip,oruç tuttum-tutmadın hesabıyla değerlendirenler,zaten bayram etse ne olur,etmese ne olur.

Bu da benim yorumum.

Tutana tutmayana,yerdeki karıncaya,havadaki kuşa,topraktaki ota,dağdaki kara,denizdeki balığa,herkese hepinize bayram güzellikler getirsin,kutlu ve mutlu geçsin dilerim...

CAİZ MİDİR HOCAAAAAAM?

Fox’ta Ramazan dolayısıyla sanırım,bir programa rastladım bu gün.Adı neydi,dur bakiiim,bir şeye yolculuk muydu neydi? Ha,tamam Kutsal Yolculuk. Bir kokteyl sehpası başında ince uzun bir hatun,yanına yüzyılın en nefes nefese konuşan,en vahşet görmüş,en işkenceden yeni çıkmış sesiyle konuşan adamı Zekeriya Beyaz beyefendi ile estetik ameliyatların dini boyutunu konuşuyorlardı. Fonda Ajda’nın 18 yaşındaki ve 61 yaşındaki iki resmi. Yakında Ajda ismi anlam genişlemesine uğrayıp,tüm mendillerin Selpak,tüm hijyenik pedlerin Orkid,tüm krem leke çıkarıcıların Cif diye anıldığı gibi,tüm estetik ameliyatların yerini alacak gibime geliyor. -Bizim ofisteki Burcu,meme Ajdası yaptırmış gördün mü? -Ay,şu burnuma bir kaldırma Ajdası yaptıriim diyorum şeker,ne dersin? Şimdi asıl noktaya geliyorum. Hatun,biraz da şikayet eder tonda Beyaz hocaya,soruyor -Hocam,ben başkasına benzemeye çalışmanın nasıl bir psikoloji olduğunu bir türlü anlayamıyorum,günah diiiiğğğ mi? Allahım! Şekerden karınca yaratan güzel Allahım. Bu nasıl bir ekran provokasyonudur,bu nasıl bir cahil ve donanımsızca sunumdur,bu nasıl bir cümledir? Bir türlü anlayamıyormuş! Sen öyle şıppadanak anlasaydın,insanlar psikolojik sorunlarını çözmek için zaten sana gelirlerdi,veya senin gibilere. Psikoloji bilimi niye var? İnsan davranışları bilimi niye var? Sosyal Psikoloji niye var? Senin bu şıppadanak anlamak isteyip anlayamadığın o nedenle yargıladığın insanların sorunlarına bilimsel açıdan yaklaşabilmek için,raiting kaygısı ile yaklaşabilmek için değil! Hayat,günah ve sevaptan ibaret değildir. Hayatın derin psikolojileri,derin izleri,derin yaraları vardır insan üzerinde.Toplum baskısı vardır.Sorunlarla baş edememe vardır.Depresyonlar,kişisel sorunlar,çook derinlerinde bambaşka dramların yattığı davranış bozuklukları vardır ve bu tür derin sorunları ile başedemeyen insanlar da din adamlarından değil,psikiyatrlardan ve psikologlardan(ikisi farklı )yardım alırlar.Gerekirse ilaç ile,gerekirse psikoterapiler ile.TV den bir akşamüstü programını dinleyip,tamam buldum sorunum buymuş,diyerek hiç değil! Elbette ki manevi hayatımızın sağlıklı gidişatı açısından( aklımızın kesmediği ve içinden çıkamadığımız dini meselelerimiz olacaktır,olmuştur)din bilimcilere her zaman muhtacız,onlardan yardım alacağız ama üzerinde durulması gereken şey DİN BİLİMCİ konusudur,bunu da parantez içinde belirtelim.Din şarlatanı değil,bilimci kelimesinin altını çiziyorum. Ama hayatta işlenen her suçu,her yanlışı,her kabahati günahtır ve sevaptır diye damgalayıp işin içinden çıkmak,bilimselliğe ne kadar sığar? Kızcağız psikolojik sorunları yüzünden annesini doğradı bir kaç ay önce,gazeteler manşetlerle doluydu.Adam çocuğunu kurşunlayıp,karısını yaktı,tamam günah.Ama "Ben bu psikolojiyi bir türlü annamıyorum hocaaaaam!" türü bir yaklaşım insanı iğrendiriyor doğrusu. İnsanın,kişisel sorunları vardır,kendini beğenmez,bir başkasına hayranlık duyar,özenir,öykünür,yetersizliklerini benzeme psikolojisine girerek maskelemeye çalışır. Bu arada da saçını,giysisini,tipini,sesini,konuşmasını vs.taklit eder.Edebilir! Bunun için de kendi bedensel özelliklerine kafayı takabilir,isterse gider ameliyat olur,burun Ajdası yaptırır,meme Ajdası yaptırır,onun problemidir.Onun sorunlarıyla kendi kendine başetme yöntemidir,onun çıkış yoludur,tüneldeki ışığıdır. Bu tamamen bir bilim dalının ilgilenmesi gereken bir durumdur. Bu kadar cahilane,bu kadar üstünkörü,bu kadar seviyesiz ve yetersiz bir şekilde insanları yargılamak,hele de ekran önünde kişisel yargıyı belirtmek,hele hele de bu kişisel yargıyı belirtirken ,bir din adamını arkasına almaya çalışan bir yaltakçılıkla sesine ton vermek,izlerken midemi bulandırdı. Zaten her ramazanda,sabah veya iftar öncesi programlarda,bir din uzmanının ya da din bilimcisinin,ekran karşısında yüzlerce soruya cevap vermesi üzerine formatlanmış programlardan da fena halde gına geldi.Yahu ne kadar kendini geliştiremeyen,on yıldır neredeyse her ramazanda televizyonlarda aynı bilgiler dönüp durduğu halde ne kadar bir şeyleri öğrenemeyen ya da aklında tutamayan,ne kadar tereddütlü,ne kadar kendi dininin kurallarını bilmeyen,ve ne kadar hayattaki her şeye günah ve sevap gözlüğü ile bakmayı seven bir toplumuz! Yüzünü Tansu Çiller’e benzetmek için ameliyat olmuş olan mankeni de,stüdyoda olmamasına rağmen,gıyabında, masaya yatırıp(kendi bilgisi ve isteği dışında)bir estetik uzmanına yorumlattılar bir de -I-ıh!Olmamış,hiç de benzememiş! Aman da aman,mutlu olmuşsunuzdur,benzeseydi ne olacaktı,günah günah diyip duruyorsunuz,tamam da,günahtan mı sıyırmış olacaktı?Benzeyip benzememesinin,konuyla alakası ne? Sonra da bir dış röportaj VTR si girdiler.Adı geçen manken kızcağıza sordular,bu ameliyatı olduktan sonra,günah olup olmadığını hiç düşündünüz mü diye,kızcağız çok da güzel bir cevap verdi,kanımca -Hayatta o kadar ciddi günahlar işleniyor ki,benim bu yaptırdığımın ciddi ciddi günah sayılabileceğine inanmıyorum ben,dedi. Diyelim ki,günah. Tamam da günah nedir? Bakın şöyle bir düşünün,tüm günah olarak kabul edilen ameller,dinimizde yani,hep bir başkasına zarar veren amellerdir. Yetim hakkı yemek,tartıda hile yapmak,yalan söylemek,zina etmek,alkol,dedikodu,gıybet,cinayet,intihar… Bunlar hep,bir başkasına da zarar veren,hiç kimseye vermese bile en sevdiklerimizin canını yakabilecek türden günahlar. Tamam peki vücudunun herhangi bir yerini ameliyatla değiştiren bir insanın zararı kime? Kendisine demeyin sakın,isteğiyle ve sonunda mutlu olmak için yaptırıyor. Ucunda mutlu olmak dışında hiçbir art niyet yok. İkinci,üçüncü kişiye bir zararı yok. Ha,çoluk çocuğunun rızkından keser,başkasının parasını çalarak yaptırır,o ayrı bir şey. Yeter artık,yemin ederim mübarek Ramazan ayında televizyonları açmak içimden gelmiyor. İnsanları,kendi psikolojileri ile baş başa bırakın ve kusurunu,eksiğini bir şekilde yamamak,kapatmak isteyen insanları bu kadar aşağılamayın. Not=Hiç bir yerimde estetik operasyonum olmadığını söylememe gerek var mı? Birşeyi savunmak için o şeyin kendisi olmaya gerek yok,değil mi?