sağtık

TANRIYI GÖRDÜNÜZ MÜ HİÇ?



Bir sure once bahçemden sözeden bir yazı eklemiştim hani hatırlarsınız. 

Şimdi yırttığım çapraz bağımdan söz eden yazılar yazıyorum.

Bağ bahçe gidiyoruz bakalım hadi hayırlısı.

Yakında bostan tarla darken hepten köy ağalığına soyunacağım gibi geliyor ama sadece sanat için soyunurum fazla da heveslenmeyin!

Kuşun kanadında,çiçeğin renginde,yeni çiçeklenen erguvan ağacının dalında,yasemin ve aslanağzı kokularında Tanrıyı gördünüz mü hiç?
Öyleyse bir sabah uykunuzdan feda edip doğa uyanırken yürüyüşe çıkın.


ÖLMENİN EN GÜZEL VAKTİ

Hayatta beni en çok hüzünlendiren şeylerden birisi de ilk bahar,yaz sabahlarında herkesler uyurken pencerelerin korkuluklarına tünemiş ama size kendini göstermeden guguuuk guuuk diye öten kumruların sesidir.
Camınız hafif aralıktır hani sabah rüzgarı odanıza kaçamak yaparken pikenizi üzerinize biraz daha sarınıp o guguuuk sesinde Tanrıyı,Allahı,Yaratanı hissedersiniz.
Herkesin yaratana hitap biçimi farklı...
Beyin uyanık gözler uykuludur hani.
İşte böyle bir vakitte ölmek isterim hep.
Annem gibi.
Ölmek için en güzel andır o.
Romantiktir.
Mistiktir.
Henüz keşfedilmemiş,uyanılmamış uykularla kirlenmediğinden bakirdir de.
Biliyorum hissediyorum ve istiyorum ki bir bahar sabahı,sabah serinliğinde,yasemin ve aslanağzı kokuları rüzgarla sevişirken ve kumru sesleri yarı açık camlardan içeri masumca sızarken gideceğim bu dünyadan.
A-ha! Ben yazıyı nasıl tasarlamıştım,o kendisi nerelere gitti.
Hadi aslanağzı kokularında bulduğumuz Tanrıya geri dönelim.


KOKUYU HAPSETMEK

Hayatta herşeyin kaydedilebileceği bir teknoloji çağında,resmin,sesin,hareketin,ışığın,karanlığın…pek çok duyusal tetikleyicinin kaydedilebileceği bir çağda, henüz insanlık çok sevdiğin bir kokuyu kaydedip sonradan koklayabilmenin yolunu bulamadı değil mi?
İşte hayatın tüm güzelliği de burda.
Kaydedemeyeceğin bir şeyi doğanın sürekli hatırlaması,yaseminin,gülün,çimenin,domates yaprağının yüzyıllardır aynı şekilde kokup durması.
Ve her kokuda senin hayattaki bir anını,bir fotoğrafı hatırlayabilmendeki güzellik.
 Vanilya kokan çocukluğun,tentürdiyot kokan yaramazlıkların,akasya kokan ilk buluşmaların,toprak kokan sokak evciliklerinin,kar kokan üşütmelerin güzelliği… Herkesin listesi farklı farklı.
Her kokuda dönüp dolaşıp Allah’ı bulmanın da ayrı bir kokusu var zihnimde.
Bağlarım zedelendiğinden beri yattığım yerde düşünüp dururken Nirvanaya falan  ulaşmadım sadece hayata farkındalığım arttı.

Bunu da feci şekilde paylaşmak ve yazmak isteğindeyim o kadar.
Hem herkesin kıyameti ve Nirvanası da farklıdır bence bu da başka bir ayrıntı.

YATARKEN…

Bu uzun uzun yatma meselesinde farkındalıklarım arttı artmasına ve üstelik de pek çok şeyin listesini çıkartma takıntısına düştüm bir de.
Mesela zihnimden,aslında hiç de önemli olmayan bazı anların hayatımda bana ne kadar mutluluk verebildiğini ayrımsadım.

Bütün bunları yapabiliyor ve hissedebiliyor olmanın aslında hayattan zevk almanın ta kendisi olduğunu bir kez daha anlamış bulunuyorum.

Yiyip bitirdiğin simitin tabakta veya masada kalan susamlarını parmaklarınla toplayıp dişlerinin arasında ezmek mesela.

Sabah uyandığında senden once birisinin uyanıp çay suyunu koymuş olduğunu belli eden o mutfaktan gelen tıkırtıları duymak.
Günlerdir seni uğraştıran sivilcenin birden kabuk yapıp düştüğünü görmek.

Sokakta yürürken rastgele karşıdan elele gelen anneyle çocuğun, yanına yaklaştıklarında ;çocuğun gözlerinde sana sempatiyle bir bakışını görebilmek ve arkanı dönüp baktığında hala sana bakıyor olduğunu tebessümle farketmek gibi mesela.

Kimselere yanaşmayan bir başka çocuğun senin kucağında uslu uslu durması mesela.

Sessizce bir gölge bulmuş uyumakta olan mahallenizin köpeğinin yanına yanaşıp torbadaki kemikleri önüne tırsa tırsa koyduğunda kuyruğunu kaldırıp yüzünüze o köpeklere has çıldırtıcı masum bakışla bakması.

Mutfak pencerene koyduğun kırıntılara alışmış güvercinin her sabah seni orada camın önünde bekliyor olması.

Denize asla giremeyeceğin yağmurlu bir tatil gününde birden havanın açması.

Eski bir ceketinin cebinde bir miktar para bulman ve sanki loto çıkmış gibi sevinmen.

Yazlık ya da kışlık kıyafetlerini artık mevsimi geldi diye gardırobuna dizerken unuttuğun bir sürü güzel giysini görüp sevinmen.

Cayır cayır sıcak bir gecede birden rüzgarın saçlarını savurarak boynundaki terleri yalayıp geçmesi.

Kocaman bir külah dondurma mesela.

Bin bir tereddütle diktiğin saksıdaki bitkinin yanlardan sürgün verdiğini görmen.

Maçta önceden tahmin ettiğin skorun tutması mesela.

 Ah Tanrım hayatta mutlu olunabilecek ne kadar çok şey var.
 Mutsuz olmak aslında öyle zor ki.

Bu yazıyı okuyabiliyorsan mutlusun.
Çünkü iki gözün de görüyor…Ya da en azından biri.

Sonra bu bilgisayarı kullanabiliyorsun,ya da bu bilgisayar senin.
Poponu koyup oturduğun o sandalyeye koyduğun popon sağlam diye de mutlu olmalısın..(Çünkü acilde kalça kırığı ile ambulanstan indirilen bir hasta görseydin her gün o önemsemediğin poponu sağlam diye öpmek isterdin.)Yarın o popo o koltuğa bir daha oturamayabilir.

Bu bilgisayarda yazıları okuyup yorumlayacak sağlıklı beynin var,yarın beyin kanaması geçirebilirsin.Mutlu olmalısın.

Aynaya bak. Saçlarını düzelt,yüzünü,gözlerini şöyle bir yokla. Ellerinden biri olmasaydı o saçları,o traşı veya makyajını,bakımını nasıl yapacaktın.Yarın ikisi de hala sana ait olacak mı?

Garanti belgesi var mı organlarının?

Duyabildiğin her ses kulaklarının var olduğuna birer delil.Gürültüden şikayet edecek misin hala?

Sivilcelerin canını sıkıyor değil mi?Ama en azından cilt kanseri değilsin,yani sivilceden ölmeyeceğin kesin,buna da mı sevinmedin.

Polyannacılık oyna biraz ne olur ki?Klişe falan ama işe yarıyor işte.

Aslında o kadar basitmiş ki her şey.

Ortopedi acilinde sıramı beklerken (Acilde sıra beklemek sadece Türkiye’ye has bir şeydir herhalde,bu da ayrı bir yazı konusu)sargılı alçılı kollar bacaklar parmaklar boyunlar gördüm yüzlerce.

Her yaştan her sosyal statüden çeşit çeşit.
Şimdi ben bu yazıyı yazarken de oralar dolup taşıyor kırıklarla,yırtıklarla,patlaklarla,kopuk uzuvlarla ve acı dolu insanlarla.

Şimdi sadece ellerinize bakıp düşünün.

 Onlarla neleri yaptığınızı… Sadece bunu bile bir kez düşünün.

Hatta bir kolunuzu arkanıza bağlayın ve bir gün boyunca tek kolunuzla günlük aktivitelerinizi yapmaya çalışın.
Hatta daha ileri gidin,bir bacağınızı dizden arkaya bağlayın ve sadece yarım saat falan günlük aktivitenizi yapmaya çalışın.
Sonra gözlerinizi bağlayın siyah bantla. Evde dolaşın,çay kahve yapın,oturun,için,yemek yiyin.

Sonra oturup bir daha düşünün.

Hayat bağlarınızın aslında ne kadar güçlü olduğunu anlamak için benim gibi,başka bağları yırtmaya gerek kalmayacak en azından.Buna garanti veririm işte.

Tanrıyı hiç kimse göremez diyorsanız hala...kalkıp aynaya bakın...
Sadece bakın...
Göreceksiniz...

Sonra camı açıp doğayı koklayın...
Hepinizin içindeki Tanrı başka kokacak eminim,ama aynı Tanrıyı koklayacağız,bunu da biliyorum.
Tanrıyı gördünüz mü hiç diye sorarlarsa,bir daha düşünün bu yazıdan sonra.
Hala "Hayır" mı diyeceksiniz ?



























ÇAPRAZ HAYAT BAĞLARIM

Uzun zamandır yokum...Biliyorum. Bir sitemler,bir laf dokundurmalar,yazıların ilerlemiyor falan şikayetleri... Çok yakınlarım biliyor aslında ama bir de ''isimsiz'' okuyucularım için yazayım dedim. Başlığa bakıp da bu ne diyenlere de bir açıklama babında... Mayıs ayı bana son yıllarda nedense hep olumsuz gelmeye başladı.Bir mayıs ayında göz damarlarım içinde kanama olmuş,göz anjiyosu denen şeyle tanışmıştım.Bir mayıs ayında yine belim tutulmuş on günden fazla yatak istirahatine mecbur kalmıştım.Bir başka mayısta,düş kırıklıkları ve peşinden yaşanan bir sürü olumsuzluklar zinciri... Halk arasında tezeğe de mayıs denir ya. Benim hayatımda da mayıs ayları artık tezek tadı verir oldu,mahkeme kararıyla Nisan'dan Haziran'a atlatacağım kendi takvimimi sonunda rahatlayacağım yani. Aman neyse Rus Klasiklerine döndü yazım,uzamasın bu kadar değil mi,hiç hoşlaşmam özden uzaklaşmayı. Efeniiiim,yine bir mayıs sabahı ve yine bir tezek tadı... Oğlumun bir gün sonraki basketbol antremanında ona yardımcı olayım azıcık da sabah serininde şu yorgun gönlümü eğlendireyim diye heves edip basket sahasına iki ayağımla girdim ama tek ayak üzerinde seke seke çıktım. İlk an bişey anlamıyorsun. Dizinden kurşun yedin falan sanıyorsun tüm şaşkınlığınla. Sonra dayanılmaz bir acı tüm bacağı baldırdan ayak parmağına kadar sarıyor ve tamam diyorsun bir daha asla yürüyemeyeceğim. O bacak öyle şuursuzca sallanırken dizinden aşağıya her sallantıda bir kez ölüp diriliyorsun acıdan. Sonra röntgenler,tomografiler,burda bişey çıkmadı hadi bir kez de MR alalım'lar...bu arada çektiğin ıstırap,yediğin onlarca ağrı kesici iğne...Baldırdan aşağıya alçı. Neymiş efendim,ancak MR sonucu hemen çıkmaz,bekle hadi... Sonuç=ACL de tam katman yırtık! Hadi türkçeleştireyim,diz çapraz bağlarımı yırtmışım! Aman bir sevindim bir sevindim,şu milyon dolarlık pahalı futbolcuların yaşadığı sorundan benim de oldu,yaşasııın sınıf atladım,zengin sakatlığı beni de buldu,lay la lay la laaaay... İki ayağın üzerinde sorunsuzca tuvalete gidebilmenin,alaturka tuvalete bile rahatça çöküp işeyebilmenin değerini bil sevgili okur. Birine beddua edeceksen ACL yırtığı olasın diye et valla,hayatında yaşayabileceği en çetin acılardan birini yaşayacak emin ol. Birine hayır dua edeceksen de allah iki dizinin de çapraz bağlarını sana bağışlasın diye dua et. Elbette ki ilk şokları atlattıktan sonra,oturup düşünmeye başlıyorsun elindekilerin sana farketmeden hayatından sessizce çıktıkları zaman onların aslında hayatında ne kadar değerli olduğunu. Eskiden yapabildiğin ve yapabildiğinin bile farkında olmadığın basit bir yürüme veya dizini kırıp oturabilme hareketinin hayatında bir anda nasıl bir lükse dönüştüğünü görüyorsun. Etrafında,(yürüyüp koşan bile demeyeceğim ) dizlerini doksan derece kırabilen insanlar bile, sana olağanüstü yetenekli,uzaydan gelmiş özel yaratıklar gibi geliyor. Onlar yapabiliyor sen yapamıyorsun çünkü. Sandalyede oturmak,bacaklarını özgürce uzatıp gerinmek hayal. Geceleri yatakta dizlerini karnına çekip rahatça büzülerek uyumayı özlüyorsun,bir zamanlar nasıl yapabildiğini özlemle anarak. Düzelecek misin? Evet,mutlaka. Ama uzun bir süreç bu doktorun söylüyor."Beş altı ayı bulur ameliyattan sonra tamamen eski haline gelmen" diyor. Vidalı midalı özel bir operasyon,ardından yoğun bir fizik tedavi. O zaman anlıyorsun ki hayatla bağlarını koparmışsın bir anlamda.
Miniminnacık,diz ekleminin içinde senin hiç bilmediğin farkında olmadığın X şeklindeki bağların varmış ve onları koparmışsın.Bu minicik bağlar, beş altı ay,hayatla olan bağlarını da kopartıyor. Sabah uyandığında yataktan fırlayıp kalkamıyorsun. Çocuğun okula gidecek,kalkıp kahvaltısını hazırlayamıyorsun.
Canın kahve mi çekti,kalkıp sıcak suyunu kendin alamıyorsun. Tuvalete gideceksin,birilerinin sabah uykusundan uyanıp sana yardıma gelmesini bekliyorsun. Yıkanmak,duş almak istiyorsun ama önce birilerinin,seni seven birilerinin banyoyu sana uygun hale getirmeleri lazım. Bu esnada hayatında bir şeyi daha anlıyorsun. Hayatla asıl bağını daha önce ne kadar sağlam kurup kuramadığını. Etrafında sana yardım etmek için sevgiyle koşuşan insanlara bakıp diyorsun ki ve anlıyorsun ki, Ben aslında bunları yaşayabilmek,hayatla bağlarımı nasıl kurmuşum işte bunu test edebilmek için bunu yaşıyorum. Bu da hayatımda bir kitapmış okuyup öğrenmem gereken.Ve hayatta okuyacağın daha ne kadar sayfa var bilmeden ve merak ederek yaşıyorsun. Hayatla çarpraz bağlarımı kopardım mı yoksa kopmak üzere olan bağlarımı mı tamir etmek üzereyim aslında bilmiyorum. Gerçekten de o miniminnacık bağlar koptu kopmasına ama gerçek gönül bağımı da kopartmak üzere olduğum insanlarla ve olaylarla bağlarım güçlendi,hayat ne kadar sürprizli!!! Evet,bağlarım kuvvetliymiş... ! Ister çapraz ister düz ister yamuk ister eğri olsun hayatla doğru bağlar kurmak lazımmış önce hayatta. Etrafımda bana sevgiyle bakan gözleri gördükçe anladım bunu. Asıl kopmak üzere olan hayat bağlarımı onardım,kopartırken çaprazları...
İki ayak üzerinde çatır çatır yazılarım da gelecek ama benim sol diz '' kır dizini git otur ülen'' diye sitem ediyor artık bu günlük bu kadar. Hayat bağlarınızı bir kez daha kontrol edin nerede karşınıza çıkacağı ,ne zaman kopup ne zaman sağlamlığının test edileceği belli olmuyor,şimdilik sevgiler. (Tuliş...sakız çiğnerken bağlarını yırtmış kadın...)