sağtık

PİKNİK KABUSU

  

 
Güzel yurduma bahar geldi...
  
Bu ne demek?

Bizim ajan zetiks'in gökyüzünden,yurdum insanını seyrederek yine duman mevsimine girdiklerini morolliona rapor etmesi demek.


Yol kenarlarında,süklüm püklüm gölgesi kendine bile yetmeyen ağaç altlarında beşer onar kişilik kalabalıkların,ataerkil yurdum insanının,açık havada tavuk kanadı şöleni yapması için şartlar ve koşullar müsaittir demek.



Kazara otobandan veya sahil yolundan araç içinde bile bir yere gitmeniz gerekiyorsa,sakın aracınızın camlarını açmayın,sadece sis lambalarınızı açın hatta farlarınızı da yakın demek.

Yoksa olası yanmış et dumanından zehirlenme ya da önünüze fırlayan topu ya da çocuğu o dumandan görememe nedeniyle kaza yapabilme ihtimalinizin yüksek olması demek..


Neden yurdum insanı acıkınca,çimenler üzerinde kanatlı hayvan ızgarası yemeği bu kada törensel ve de kutsal bir şenliğe dönüştürür?


Altı üstü yarım saatte kendi evinde hazırlayabileceğin,toparlayıp temizleyeceğin o sofrayı,doğanın börtünün böceğin,hatta son yıllarda kenelerin içerisinde,içme ve kullanma suyu kısıtlılığıyla,tuvaletten yoksun şekilde sineğin,güneşin veya rüzgarın,hiç biri yoksa başka ailenin topunun ya da ağlayan bebeğinin tacizi eşliğinde kırlarda gerçekleştirme isteği duyar insan?

Ha bir de sanki deprem olmuştur da evlere bir daha girilemeyecektir,ya da dünyanın en ücra köşesine gidilmektedir ya yoldan alınamayacaktır bazı şeyler,hatta belki hiç ama hiç eve dönülmeyecektir düşüncesiyle hazırlanır o piknik torbaları.


Haddinden fazla ekmek,haddinden fazla çekirdek,yemiş,normalde bir günde asla tüketemeyeceğin kadar meyve ve sebze,normalde yine asla tüketemeyeceğin kadar da ne olur ne olmaz yanıma alayım kurabiyeleri,bisküvileri,gofretleri...
Nedir bu yangından mal kaçırma telaşı ile neredeyse bavullarla çıkılan piknikler?

Yedek kıyafetler,terlikler,atletler,şapkalar,minderler,kilimler,toplar,bisikletler,örtüler,su bidonları,mangallar....

O mangalda pişirilecek etler,köfteler,patlıcanlar,domatesler,biberler,soğanlar.
Sonra tabaklar,çay takımları,demlikler,piknik tüpleri.

Bebek varsa onun beşiği,puseti,ekstra çantası.

Radyolar,müzikçalarlar,okey takımları,hamaklar...ay yeter,yazarken bile sıkıldım yahu.

Tüm bunları arabanın bagajına tıkmak bile en azından üç gün alır.
Ha bir de dönüşte tüm bunların kullanılmış,kirletilmiş,yağlanmış,çamurlanmış falan olacaklarını hesap edin.
Tüm bunlarla beraber ev halkının da saçı başı üzeri her yeri yanmış et ve duman kokacaktır.
Üstelik de tüm bu üç günlük kıtlık malzemelerini açar açar açarsın da bir bakarsın o kırın bayırın ortasında,ya maşayı,ya tuzu ya da en ama en önemlisi çayı almayı unutmuşsundur. Eyvaaaah ki eyvah...

Dünyanın sonu gelmiş gibi panikler mangal sorumlusu ya da diğer piknikdaşların. Tüm keyifleri kaçar,üstelik de seni suçlarlar.

Bir de piknik komşuluğu vardır ki pek bir imece nostaljisi yaşatır.Yandaki aileden kömür istemeler,onlara sabun vermeler,onların maşasını ödünç almalar,birbirlerine çocukların yaşını,cinsiyetini sormalar falan ...

Ama gün ilerleyip de ortalık kalabalıklaşmaya başladıkça,sağın solun önün arkan sobelenemeyecek kadar tıkış tıkış aileler tarafından işgal edilmeye başlandıkça,az önce yardımlaştığın aile bile sana batmaya başlar.
  

-Lan herife bak,kıçı kendi minderinde,ayakları benim ağzımda...höst ulan höst...
-Şu yandakilere de gıcık oldum ha,ha bire veledin topu bizim mangala gelip duruyor,kalkıp kesecem şimdi toplarını.
-Ay şunlarla fazla konuşup durmayın ya,baksanıza herif gözünü dikmiş buraya nasıl baka baka çekirdek çıtlıyor,sanki sinema seyrediyor.


ÇEKİRDEK ÇİTLEME TİMİ

Çekirdek dedik de,piknikçilere en sıkı tavsiyem,piknik çantanıza şöyle bir-iki kilo kadar çekirdek koyun,sakın unutmayın.
Kafanızı ne zaman dinlemek isterseniz,ne zaman sessizliğe ihtiyacınız olursa hemen çantadan o çekirdeği çıkartın ve çıtlamaya başlayın.
Kırlara  bayıra, top oynamaya, tavlaya, okeye ve saireye yayılmış ve dağılmış ne kadar aile efradınız varsa,çekirdeğin cazibesine kimse ama kimse dayanamaz.
Çıtla-tükür özgürlüğü açık havadan başka hiç bir yerde bu kadar sınırsızca yaşanamaz çünkü.Ve siz bu şölenin akıl edicisi ve mimarı olarak kendinizle gurur duyabilirsiniz.
Çekirdek poşetine avuçların ardarda dalıp çıktığı o ilk beş on dakikalık süre var ya.Hani hemen ardından gelen çıt çıt-tüüf sesi.Yani çıtlanıp sonra tükürülen kabuğun sesi.
İşte o hengamede sizin için öyle dinlendirici öyle sükun makamından aryalar olarak gelecek ki,kendiniz bile şaşıracaksınız.
Soru sorun insanlara,deneyin...
Kimse çekirdeğe ara verip de sorunuza ağzıyla cevap vermez,baş sallamalar yeterlidir o an.
PİKNİKÇİLER ÜÇE AYRILIR
 Güzel yurdumun üç çeşit piknikçisi vardır.
1-Modernistler
2-Gelenekçiler
3-Melezler

Yenilikçiler,piknik olayını daha bir entel bakışla yorumlayanlardır.Pikniğe masa sandalye,ayaklı barbekü,okey takımları,iskambiller götürülür.
Hepsinde spor ayakkabılar,eşofmanlar,kasketler,güneş gözlükleri falan vardır. Masa kesinlikle örtü ile örtülür hatta aynı desenden bir güneş şemsiyesi bile bulunur.
Küller yere değil kül tablasına silkelenir.
Hatunlar hafif makyajlı bile olabilir.
Hatta barbeküde et yerine mısır,mantar,sebze çeşitleri falan da olabilir.
Cam saklama kaplarında,güzel görünüşlü kurabiyeler,çörekler bulunur.
Kesinlikle kağıt havlu,ıslak havlu falan mevcuttur.

 Gelenekçileri hepimiz ilk görüşte tanırız.
Steyşın tip dediğimiz aracın arka bagaj kapısı daima açıktır.
Hatta içerde bebek uyutuluyor olabilir.Kesinlikle bir salıncak,bir beşik falan kurulmuştur.
Yerlerde,kilim vs.üzerinde oturulur,hatta yarı yarıya  uzanılır,yastık olarak kendi elleri kullanılır.
 Etraflarında bolca naylon poşet vardır.
Yarısı çöp,yarısı yiyecek malzemesidir.
Mutlaka hem öğlen,hem akşam eti pişirileceği için torbalar tıklım tıklımdır.
Bolca ekmek alınmıştır.
Karpuz kesin vardır.
Kadınlar yerde ya çiğköfte yuğurur,ya salata doğrarken görülür.
Kadınlar genellikle desenli etekli ,uzun tişörtlü ve tülbentlidir.
 Beylerde beyaz atlet,şort,eşofman altı falan olmakla beraber,ayaklarda terlik en önemli aksesuardır.
Terlik yoksa,arkasına basılmış ayakkabı da aynı işi görmektedir.
Piknik tüpünde kocaman çaydanlıkları kaynamaktadır.
Kesinlikle her sohbetlerini,konuşmalarını kavgalarını bile işitebilirsiniz çünkü seslerini etrafa duyurmaktan hiç çekinmezler.
Küfür ederlerken bile göz göze gelseniz,onlar değil siz utanırsınız.
Çocuklar ayrı bir koloni olduklarından,onlara ayrı bir yer kiliminde ekmek arası sofrası kurulur.
 Kalabalıkta kim daha fazla et kapacak mantığıyla bilinçsizce sofrada tıkınılır. Erkekler doyunca kestirir,kadınlar doyunca,memelerini hoplata hoplata yakartop oynarlar.
Ya da istop bu grubun en eğlenceli sporsal aktivitesidir.
Bu grubun bir de piknik dönüşünde,arac dikiz aynalarına ot tıkıştırdıkları gözlemlenmiştir.
Ayrıca,güneş batsa bile kalkıp evlerine gitmez,kesinlikle bir de akşam mangalı yakarlar.
Belki sabah işlerine bile ordan direkt gidecekleri düşünülebilir. Amma velakin pikniğin anlam ve manasına en uygun hareket eden,pikniğin hakkını vererek en çok eğlenen grup da bu gelenekçi gruptur.

Melezlere gelince,onlar ne birinci grubun davranış eğilimini gösterirler,ne de gelenekçilerin.
Bu iki grubun da bazı biçim ve hareketleri arasında sıkışıp sandviç olmuş gibidirler.
Masa sandalye getirir ama yerde otururlar.
Spor ayakkabı giyer gelir,ama gün ilerledikçe terliğe geçiş yaparlar.
Eşofman giymişlerdir ancak eteğin altından.
 Arabaları lükstür ancak o arabaların stereo teyplerinden,genellikle yörelerinin sanatçılarını dinlerler.
Hamak getirir ama birtürlü bağlamayı beceremeyip salıncakla yetinirler. Ya da bebeği uyutmak için kullanırlar.
Gelenekçilere küçümseyerek bakar,modernistleri ise görmemiş diye eleştirirler.
Lüks piknik sepeti seti getirilmiştir ancak yine de eşyalarını torbaların içinden çıkardıklarını gözlemlersiniz.
Kilimleri vardır ama yastıkları da vardır.
Masa örtüleri vardır ama üzerine gazete de sererler.....falaaaaan filaaaann...

KAHRAMAN MANGALCI

Bu üç grubun da tek bir birleştikleri nokta vardır...
Hepsinin mangal yakıcısı kesinlikle erkektir...
Mangalın başına oturur ve etrafa etlerle,sebzelerle ilgili emirler yağdırırlar.
Daha ilk kanadı ızgaranın üzerine atar atmaz,salatayı yapın,ayranı soğutun,benim rakım hazır mı,bacanak gel de şu köfteleri tuzla,falan diye ,bildiğin,aşçı yamağı muamelesi yaparlar herkese.
 
İlk önce kömürleri maşayla,sonra plastik eldivenle tutmaya kalkışır,en sonunda on parmak dalarlar simsiyah kömürlerin içine.Sonra hanım gel su dök,sabun nerde,aman pirzolalar yandı diye söylenip dururlar.

Çok konuştum canınız mangal çekti değil mi?
Müjde,hafta sonu havalar çok güzel olacakmış... Etleri hazırlayın.
Ne?
Piknik sevmez misiniz?
Yoksa siz Yurdum İnsanı değil misiniz?
Sizi çok sevdim,size canım diyebilir miyim?



KADININ ETİNDEN,TÜYÜNDEN,YAĞINDAN FAYDALANMA MESELESİ


Fazla kilo ve istenmeyen tüy...Hayatımızın,kadın oluşumuzun ayrılmaz ikilisi.Biz onları hayatımızdan ne kadar bertaraf etsek de,bir gün yine dönüp dolaşıp gelip eski yerlerine oturuveriyorlar.

Hep düşünürüm,fazla kilo nedir?

Kime göre ve neye göre fazla?

Kimisi şişman sever,kimisi balık etli.

Kaç santim boyda,kaç kilonun üzeri fazla olur acaba?


Tartıda kendi boyunda ve bedenindeki birisinden daha ağır çıkan birisinin kas veya kemik ağırlığı daha fazla olamaz mı?

Fazla kilolu olduğunun kanıtı göz müdür?Gözüne görünen her çıkıntı fazla kilo mudur?

Daha geniş bir elbise giyince,o çıkıntılar olmayınca,fazla kilosu da bir anda gitmiş midir kişinin?

Nedir bunun ölçütü?

Ben kalçasını geniş,göbeğini şiş görebilirim ama bir başka göze gayet ideal gelebilir.


Yörelere göre de kilo insanın üzerinde bazen bir prestij,lüks,yüksek kaliteli hayat standardının bir göstergesidir.

Benim Ağrı'lı babaannem,güzel bir kadını tarif ederken mesela,

"Bir ayak bilekleri vardı,ahan böyle" derdi,iki eliyle simit işareti yaparak.


"Arkasından baktığında,yanakları ensesinin üzerinden görünürüdü" derdi bir başka güzellik tarifinde de.
 
Biraz süzülsem,bir derdim olduğuna inanılır ya da ailemin bana bakamadığı falan düşünülürdü.  

Yine Doğu kültürüne mensup olan kayınvalidem,hiç unutmam,çok zayıflamak için epey uğraşıp sonunda istediğim bedene indiğim sıralarda,beni tanıştırdığı bir aile dostuna, "Bak bu gelinim...ama kendisi zayıfladı" cümlesini kullanmıştı.  

Yani zannetmesinler ki benim oğlum karısına bakamıyor,doğru dürüst beslenemiyorlar,paraları yok,iyi gıda alamıyorlar...Sadece gelinim kendisi zayıfladı. Yine bir örnek,kayınpederim ilerlemiş hiperglisemi hastası.Bildiğiniz yüksek şeker yani.Karbonhidratlardan,şeker ihtiva eden tüm gıdalardan uzak durdukça,doktorun ona tembihlediği kiloya indi ve öyle olması da gerekiyordu. Fakat gelin görün ki,O,bu kilosundan utanmaya başladı çünkü onun doğup büyüdüğü yerlerde,zayıflamak,düşkünlük belirtisidir.Kötü birşeydir.

Utanılacak bir şeydir.Çok kötü çok perişan hallere düşmüş,evine ekmek götüremeyecek hallere düşmüş demektir. Sonunda,ayağın kesilir,parmakların kesilir,damarların tıkanır,kör olursun diye onca uyarılarımızı kulağının arkasına atarak,deliler gibi,eski kilosuna kavuşabilmek için haddinden fazla hatta ne bulursa yemeğe başladı. Sağlığın mı prestijin mi deseler,prestijim der çünkü.  

Batıya gelindikçe ise şişmanlık,hamlık,tembellik,hımbıllık belirtisi olarak görülmeye başlıyor ve kişi ne kadar tombul ne kadar bıngıl bıngılsa o ölçüde eleştiriliyor ve her ağır hareketi,her üşengeçliği kilosuna yoruluyor. Çalışan insanın yağ tutmayacağına inanılıyor çünkü. Görüldüğü gibi kilo,yağ,bedenin genişliği ,yörelere,şartlanmalara,estetik kültürüne,dış çevreye bağımlılığa kadar pek çok etkenden beslenerek,iyi ya da kötü olarak damgalanabiliyor. Tüy meselesine gelince,şu istenmeyen tüy kelimesine de pek bir gıcık olduğumu söylemem gerek.

Ne demek İSTENMEYEN ?
Bunun İSTENENİ de mi var?
 

Yani bacağımdakini istemiyorum ama dudak üstümdekiler hoş duruyor,onları istiyorum durumları mı oluyor yani?

 Ha bir de yaratılırken lazım olduğu için o kurtulmaya çalıştığımız yerlerimize doğa tarafından yerleştirilen kıl kökleri var değil mi?Yani doğa nasıl burun içimize,gözkapaklarımızın çevresine, kıl ve tüyü birer koruyucu olarak serpiştirmişse ve onlardan kurtulmak için çaba sarfetmiyorsak bence bacak,kol,dudak üstü,çene altı,kasık kuytuluğu ve kol altı tüylerimize de dokunmamalıydık...  

Yani Allah yaratırken bir gerek görmüş ki koymuş değil mi buralara o tüyleri? Kim aldı kardeşim tarihte ilk kılını kolunun altından? Kim temizledi ilk ağdayla bacaklarını? Hangi kuş beyinli kadın dudaklarının üzerindeki tüyleri yolmayı akıl etti ilk? Kim düşündü kaşların ortalarını temizleyip iki kaşla gezmeyi? Kim yaptıysa ilk bunları Allah mezarında rahat durdurmasın inşallah!!!  

Ne uğraşırsınız kardeşim doğanın bize bahşettiği,mutlaka bir görevi var ki oraya yerleşmiş olan Allah'ın gani gani verdiği kılı tüyü yok etmeye uğraşmakla? İşte o yüzyıllar önceki kuş beyinli kadınların işgüzarlıkları yüzünden hayat şimdi zindan. İşin gücün yoksa,ağdacıya kuaföre bir ton para dök her ay.Ya da otur evinde yapış yapış kendin uğraş. Yine bir ton para döküp epilasyon yaptır,cımbızla uğraş,iple aldır,yok sir ağda,yok tüy dökücü krem,yok bioder yok bilmem ne.  
Hem de bu kılları tüyleri ne kadar alıp yok etmeye çalışıyorsak,kafatasımızdaki kılları da bir özen,bir ihtimam,parlatmaya,renkten renge sokmaya,düzleştirmeye,kıvırmaya,dökülmesin ve uzasın diye aktarlarda eczanelerde ne kadar ilaç neyin varsa alıp sürmeye razıyız. Neymiş,adı saçmış...  
E allah zaten o kılları senin her yerine zamanında saçmış,uğraşmasaydın tarih içinde yok edicem diye,şimdi hepsiyle bir arada mutlu ahenkli bir yumak(kelime anlamıyla da yumak yani) olur dolaşırdın. 


-Elibor şampuan,hem saçlarınıza hem bıyıklarınıza doğal parlaklık! 

-Tanten üçü bir arada ile saç,kol altı ve bacak tüyleriniz aynı parlaklıkta...Deneyin!  

-Blenvaks ile hem saçlarınız hem kol tüyleriniz hem gıdık tüyleriniz parlarken,erkeklerin başını döndürün!  

-Ekila kıl tüy ekilasyon merkezi,hem saç hem kaş hem bıyık ekiminde üstün teknoloji ile hizmetinizde...İstenmeyen parlaklıklarınız dört seansta kıl ve tüy ekilerek kapatılır...  

(Durun bakın şimdi daha da ileri gidicem)  

-Şiş-girl yağ geliştirme merkezi,sadece bir ayda,zayıf bölgelerinizi tamamen doğal yağlarla doldurur,artık eski dar pantolonlarınızı atın...XXXL beden yeni pantolonunuz da bizden hediye. 

 -Adil (Lida'nın tersi) şişmanlama hapıyla,kalçanızdaki,göbeğinizdeki,bacağınızdaki tüm fazla zayıflıklardan sadece bir ayda kurtulun.Çok yiyecem diye kendinize eziyet etmenize gerek yok,kusmadan,yiyip yiyip de sçamayan bir hale gelmeden,kabız olmadan,rahatlıkla şişmanlayacağınız,kilolarınıza kilo katıp plajda en büyük beden bikininizle hava atacağınız bir bedeniniz olsun istiyorsanız,durmayın,Adil şişmanlama hapı eczanelerde...


-HokaMola'nın beklenen yeni tadı çıktı...bir bardakta sadece 1000 kalori...Lütfen soğuk içiniz...



İstenmeyen tüy ha?

Hepsini istiyorum kardeşim,yıllardır yolup yolup attığım tüylerimi,bisikletlerle,koşularla kurtulmaya çalıştığım tüm yağlarımı geri istiyorum hemi de faiziyle...


Bilgisayar antivirlerini pazarlama sistemiyle hareket ediyor yıllardır kadın endüstrisi,önce piyasaya virüsü sürüp sonra antivirüsü satmaya çalışıyor.


Cipsleri,dondurmaları,börekleri çörekleri,pizzaları,hamburgerleri,şekerlemeleri,gofretleri,çikolataları hem incecik kadınların oynadığı reklamlarla tanıt tanıt,sonra haftasonu gazetelerinin eklerinde lazer merkezlerinin,saç ekim laboratuarlarının,zayıflama ve sauna salonlarının çarşaf çarşaf ilanlarını ver.


Kesin bu gıda sektörü ile güzellik sektörünün arasında uzun yıllardır süren bir menfaat ilişkisi var.Biri virüsü salıyor ortaya,ötekisi antivirüsü satmaya çalışıyor.Biz kadınlar da onlara yem olmuş yıllardır yiyilip duruyoruz.

Olmayacağım ülen ben zayıf ve parlak!

Doğanın yarattığı gibi kalacağım var mı arkamdan gelen?



BU SEZON MAYMUNLUK YİNE MODA

Evet her sezon olduğu gibi bu sezon yine vitrinlerde görünmeyen o meşhur moda maymunu,kadınların ve genç kızların üzerine yapışıp sezon boyunca ya ayağında,ya boynunda,ya belinde,ya bacağında mutlaka görünecek.Tuliş Versace,İtalya'dan diil Türkiyeden bildiriyor.(Reha Muhtar yıllarca Atina'dan bildirdi bildirdi,bakın adam meşhur neyin oldu,neden biz de olmayalım.Bu sene ayrıca bir şekilde meşhur olmak da pek moda) Çok değil iki gün önce daha,henüz yirmi iki yaşında (bilemedin yirmi bir )çıtı pıtı tazecik bahar dalı kadar genç görümcemin kulağında,fındık büyüklüğünde iki adet imitasyon küpe yakaladım! Elbette yakaladım derim çünkü cemi cümle bilir ki hayatta mecbur kalmadıkça,karşılığında yüksek menfaatler söz konusu olmadıkça,parmaklarıma,bileklerime,boynuma ve de sair yerlerime hiç bir şekilde ne imitasyon,ne gerçek hiç bir takı takmam alyansım dışında.Tabii bu kadar takıp takıştırma düşmanı bir insan karşısında kavrulmuş fındık büyüklüğünde imitasyon inci küpe görünce buna yakalamak denir anlayan anladı,neyse. Sözlü ve bakışlı tacizlerimle derhal küpeleri çıkarttırdım ancak genç ve güzel görümcem inatla önce bunun çok moda olduğunu söyleyip durdu ki o esnada altında düşük belli bir jean pantolon vardı. -Tamam da dedim bu pantolonla ve bu yaşta değil ,değil mi? (Eda'cığım bak meşhur oldun,bundan sonra sana İnci Küpeli Kız* diyelim...) Şimdi gençleri bir tarafa bırakın artık yaş maş dinlemiyor,herkes vitrinlerle sınırlandırıyor giyimi kuşamı.Sağa bakıyorum,zevksizlik,sola bakıyorum zevksizlik.Kimsenin bir tarzı yok,kimsede bir stil yok,kimsede karizmatik ve taklit edilemez bir kalite anlayışı yok,herkes yeni olsun da ne olursa olsun ben giyerim derdinde. Geçen hafta sonu eşimle yeni açılan bir AVM-Outlet merkezine gittik( ki biliyorsunuz şekerim hafta sonların AVM lerde geçirmek pek moda!!) Ben diyeyim on,siz deyin yirmi mağaza dolaştım da bir tane şöyle tarzı olan,gördün mü bayılıp alacağın,kolay kolay kimselerin üzerinde göremeyeceğin stilde bir şey bulamadım,ona yanıyorum.Her markada hep aynı abuk şeyler,hep aynı abuk stiller,birbirini taklitten öteye geçemeyen desenler çizgiler...Of dedim ruhum daraldı,bunları giyeceğime Havva Ana kostümü tercih ederim.(Ha tabii eşime söylemedim,kostüm konusunda sert bir yaklaşımı olurdu şüphesiz) Hani kadın milleti hep der ya bana ikramiye çıksa ilk iş bir hafta boyunca mağazalardan stok yaparım diye...Yok anacım yok,o iş bana göre değil,kesinlikle elimde dünyanın servetiyle AVM lerin orta yerinde bulamadıııım bulamadııım diye ağlar dururdum! Bu moda mevzuları pek illet bir mevzu canım.Vitrin ajanları veya katalog taklitçileri modelistler hoop gördükleri marka elbisenin hemen bir ucuz kumaş ve daha piyasa modelini şipşak kalıpla çıkartıyorlar ve ondan sonra tekstil atölyesi seri üretime bir geçmeyegörsün!!! Semt pazarlarında,yol kenarlarında,üst geçit üzerlerinde,Eminönünde falan artık tezgaha bir düştü mü o model veya o renk,yandın...Kazara beğeniyorsan bile artık alamazsın,niye,çünkü artık yer gök ondan dolu,gördükçe tiksinti geliyor,neredeyse bakkallarda bile iki ekmek bir yoğurt alana yanında promosyon olarak verilecek hale getiriliyor. Kadın paraya kıyıp en pahalı en kaliteli yerden alsa giyse bile,senin gözünde artık o bir hiç...senin gözünde artık o bir pazar malı,tezgah malı.Banal ve ucuz,sıradan ve basit! Ha,bunları söylüyorum da sanki hiç tezgahtan,semt pazarından bir şey alıp da giymeyen biri gibi mi görünüyorum acaba, yanlış anlaşılmasın bayılırım pazar gezmeye,alışveriş yapmaya,o ayrı konu.Konu ettiğim şey,çok moda olanın çok çabuk demode olma eğilimi.Verdiğin paraya da yazık çünkü görsel olarak o kadar yıpratılıyor ki,iki ay sonra giydiğinde,modası geçmiş şey gözüyle bakılıyor. Modadan korkarım kardeşim. Modayı sevmem. Şimdi modanın kadınlara sunduğu güzel nimetler yok mu,var tabii.Hepten de karalamayalım. Düşük belli çan etekler,süveter içine icad edilen renkli badiler,boyundan bağlamalılar,tek parça elbiseler,mayokiniler ne hoş... Ama işte aradaki fark da şurda,bazı modeller bir sene revaçta oluyor,tutuluyor ve artık klasikleşiyor ve gardrobunun olmazsa olmazı olup çıkıyor. Fakaaaatt.... Bel genişliği yetmiş küsur santim olup da düşük belli pantolon ve etek giyen,bacak boyu elli küsur santim olup da çan etek giyecem diye tutturan,kalça genişliği boğaziçi köprüsüyle yarışacak düzeyde olup da basenden kemerli kaban giymekte ısrar eden,bir metre yirmi santimlik boyla yirmi beş santimlik dolgu topuklu apartman modeli sandaletlerin üzerine resmen "binen", göbek yağları kendisinden önce mekana giren ama ille de plajda mayokini giyme konusunda son derece istikrarlı davranış eğiliminde bulunan,doksanbeş hatta yüz beden memeleri bastıra bastıra boyundan bağlamalı body takıntısı içinde olan hatunlara da burdan ne denir,bilemiyorum. Bunların yanında,jean pantolon üzerine bakla kadar inci küpe takan İnci Küpeli Kız'lar ne kadar masum kalıyor değil mi? Bu sene maymunluk yine moda ama siz siz olun moda maymunu olup da sokakta herkes size bakıyor diye kanıp onları ısrarla giymeye devam etmeyin.Emin olun ki ne kadar muhteşem olduğunuza değil,ne cesaretle bunu giydiğinize bakıyor insanlar.Birbirlerine gösterip gülmek için. İlle maymun olacaksanız sevimli şempanze olun,şirinlik yapın yeter...Gerisini modacılar halleder. (*İnci Küpeli Kız=Johannes Vermeer'in Kuzey'in Mona Lisa'si olarak tanımlanlan meşhur tablosu)

KAVAK YELLERİ KABAĞI İYİCE OYDU,İÇİNE BADE KOYDU YOK ARTIK YAAA

Daha yeni yazmışım Kavak Yelleri Kabak Yelleri oldu diye,üzerinden azıcık zaman geçmiş şimdi diziye ohaaa demekten kendimi alıkoyamıyorum. Senaristler Deniz karakterine aşırı sempati var,biraz da Efe'yi öne çıkartalım mı dediler,nedir,Deniz artık dizinin kendi atmosferi ve kendi romantizminden iyice sapıtmış ve tiksindirmiş durumda kendi kitlesini. Şart mıdır kardeşim bu kadar 13-14 yaş kitlesinin hayranlıkla izlediği bir diziyi bu şekilde rotasından sapıtmak,skandal ararken bula bula bunu mu buldunuz dizinin monotonluğunu kırmak uğruna. Benim onüç yaşındaki oğlum artık diziyi izlemek istemediğini söylüyor.Deniz ve Mine'den tiksindiğini söylüyor. Tamam,hayatın gerçekleri,her genç hayatında hata yapar.Ama dizilerdeki hatalar,seyirciyi,dizinin yarattığı romantizmin ve masum hataların rotasından çıkartıp da mide bulandırıcı bir seviyeye getirince seyirci de şunu der... YOK ARTIK,ÇÜÜÜÜŞŞŞ OHAAAAA!!! Ahan da dedim bile! (Tuliş...sakız çiğnerken de düşünebilen kadın)

SENİNKİ BENDEN KARA

Mevzuyu duymuşsunuzdur,Ege'de bir ev hanımı teyze,oturup kendi kendine şiirler,iktidar partisine ve onun bir kısım icraatlarına methiyeler yazıp,Sayın Başbakanı bir çeşit peygamber ilan edip,ona uymayanların kafirler falan olduğunu anlatan bir takım meczubi düşüncelerini kendi imkanlarıyla bastırıp,gelene geçene bedava dağıtmış.
Buraya kadar ilk dikkatimi çeken şey,teyzenin girişimci ruhu ve bunca yıl uyuyan girişimci ruhun bu yıl birden bire ayaklanıp cesaret ve cüret bulması.Hayır,teyzeciğim,düşüncelerin seni bağlar,hepimizin de düşüncelerine değil ama düşünme hakkına saygımız var,o ayrı konu,ama bu düşüncelerini niye mesela bundan beş sene önce kalkıp da yayınlamadın,niye o zaman kendi kendine kim kafir kim değil diye ayırdığın ve yargıladığın insanlar hakkındaki düşüncelerini bastırmadın?Bu cesaret nerden böyle birden bire?
Hadi onu da geçtim zaten asıl değinmek istediğim teyzenin kendisi veya eylemi de değil.Teyzenin anlattığı şeylerin içinde bir takım satır araları var ki uzun zamandır beni acayıp şekilde sıkıyor,boğuyor.
Canı isteyen başını örter,canı istemeyen örtmez.
Bir kere bu konuya bakış açımız bilinsin ki düşüncemizi bu rahatlıkla bunun üzerine kuralım.
Canı isteyen namaz kılar,canı istemeyen kılmaz,canı isteyen oruç tutar tutmayan tutmaz.Bunun hesabı da,vicdan muhasebesi de kişinin kendisine aitttir.Kimseyi,benim gibi değil diye eleştiremem,kimsenin de beni eleştiremeyeceği gibi.
Bu konuda da anlaştık mı?
Şimdi asıl merak ettiğim şey,benim,başını örtmeyi tercih eden hanımefendilerin, bir anda,islami misyonerliğe soyunma hevesleri,(soyunma kelimesi mecazdır ha ey okur)çevrelerine böyle inanç ve iman ışığı pozlarında nutuklar çekmeleri,herkesin başını örtmesi için çabalamaları.
Sormak istediğim şu,bindörtyüz yıl önce emrolunmuş bir din var ortada ve bu dinin kuralları son derece açık ve net.
Şimdi bu bir takım inanç ve iman ışığı arkadaşlar,hangi kanal vasıtasıyla kendilerinde bu kitabın emirlerini tekrarlama,iletme gibi resullük (resul yardımcısı) işlerini yapmaya vasıf ve yetkili gördüler?
Başını örtmeyenlerin cezası varsa öteki dünyada,elbet herkes kendi günah ve sevabının karşılığını alacaktır.Size ne oluyor?Madem bu kadar günahkar bu örtünmeyenler,e uğraşmayın işte bırakın öyle ölsün ölünce de çeksin cezasını işte,mis gibi,değil mi?
Yok eğer baş örtüldükten sonra bunu kitlelere yaymak gibi bir de gizli emir varsa Kur'an-ı Kerimde,lütfen bana bunun sure ve ayetlerini birisi söylesin,kutsal kitabımı bir kez daha okuyayım.
Ben başımı örtmüyorum diye cehenneme mi gideceğim?Varsayalım öyle.Peki sa-na-ne kardeşim?Gideceksem ben gideceğim,sana ne oluyor,sen kendi cennetinle avunsana?
Yoksa bu bir takım ateşli hatunların tek korkusu,eşlerinin,sevgililerinin başı açık kadınlara meyletmesi,uygar giyimli normal Atatürk kadınlarına cinsel meta gözüyle bakması ve kendi görsel cazibelerinin yetersizliği nedeniyle (kişisel fikrim değil,örtünme amaçları zaten bu değil mi,görsel cazibeden uzak durmak?)
adamları ellerinden kaçırma korkusu mu?Kıskançlık mı?
Eğer öyleyse,bu daha da iğrenç bir yaklaşım halini alıyor,çünkü başını örtmeden dolaşan her kadını töhmet altında bırakıp,onları günaha davet başkahramanı olarak damgalıyor.
Senin erkeğin,açık diye tabir ettiğin kadına bakıyor,bir takım cinsel fantaziler üretiyor,(senin zannınca)ve bu senin o erkeğe bakışında bir tiksinme oluşturmuyor,sen çareyi o kadının başını ve bedenini geniş örtüler içine gömmesinde buluyorsun!
Yani alkoliği tedavi ettirmeyelim de evdeki içki şişelerini dantelle örtelim,gizleyelim gibi bir şey...
Hangi kafanın nasıl tedavi olacağını bilmem ama erkeklerden çok başı örtülü kadınların başı örtülü olmayan hemcinslerine duydukları bu kinin bu nefretin bu öfkenin altında düşünüyorum düşünüyorum ben başka bir sebep bulamıyorum
''Erkeklerimizi ellerimizden alacak potansiyel tehlike "
olarak görüyorlar ve bunun için de herkesin tek tip kıyafete bürünmesi gerektiğini savunuyorlar.
Kimse yalan dolan kıvırmasın işte budur kardeşim.
Sen ibadetini yaparsın,başı açık hatun görünce,eğer hala saç telinden tahrik olabilen bir organizma isen başını önüne eğer geçer gidersin.
Bu kadar basit!
Kimse çırılçıplak gezelim,mini etek,göğüs dekoltesi göbek dekoltesi resmi kamusal kıyafet olsun diye tutturmuyor nedir bu başını örtmeyenlere duyulan büyük korku,büyük depresif nefretli tutum?
Başını açsan da örtsen de son suyunda yıkatılırken çırçıplak olacaksın,mahşer gününde günahların ve sevaplarınla giydirileceksin bize öğretilen budur.İster ört,ister örtme,senin seçimindir,bir de bu öğretilmiştir.
Yoksa bir seccade bir de örtü inerdi melek Cebrailin elinde gökten,ne diye sayfalarca kitap indirildi,hala anlamadım gitti.

İZDİVAÇ,DESDİ,DEZDİ,DESTİ,DEZDİ

Akşamüzerleri pek bir severek izlediğim bir program var,özel kanalların birisinde.Aslında eski kanalından ayrıldı program şimdi yeni yerinde ama eski kanal,yeni sunucuyla aynı programı devam ettiriyor. Desdi mi dezdi mi desti mi dezti mi bilmiyorum doğrusunu,hepsi geçiyor nette. Şimdi efeniim,bu programı seviyorum çünkü doğamda var olan bir sosyologlug takıntım vardır ki,bu evlilik programı sayesinde pek çok insanı inceleyip kendi kendime(kimin ne işine yarayacaksa...) bir takım sosyal incelemeler ve toplumsal evlilik profili neyin çıkartmaya çalışıyorum üzerinize afiyet. Nihayet izleye izleye,notlar ala ala (evet ben bir kaçığım...) şu sonuca varmış bulunuyorum ki,bu sonucu da Türk sosyoloji öğrencilerinin hizmetine ücretsiz ve de gururla sunuyorum nı nını nı nııııın! *Efenim,evlenmek isteğiyle başvuran hatunların büyük çoğunluğu,35-65 yaş aralığında.(İstisnalar her zamanki gibi kaideyi bozmuyor tabii ki de) *Bu hatunların büyük çoğunluğu kilolu. *Yine bu hatunların büyük çoğunluğu ilk evliliği için başvurmuyor,yani en az bir tecrübe yaşamış bulunuyorlar. *Hatunların en önem verdikleri aday özelliği,damadın paralı olması.Demek ki hatun diyor ki,bunca yıl çektim,şimdi artık rahata erme vaktidir.Olacaksa,beni bir elim yağda bir elim balda yaşatacak olanla olsun. Hani derlerdi ki kadınlar duygusaldır,erkekler metacıdır? Yalaaaann! İşte ispatı,oturun izleyin. Tamam,efendi olsun,dindar olsun,nazik olsun falan diyeni de var ancak bunlar ikincil özellikler efeem.Demek ki neymiş,hatun kısmısı geç evleniyorsa ya da ikinci üçüncü evliliğini yapıyorsa,ille de diyor ki para para para...Öyle ya,o yaştan sonra ne etsin kaşı gözü,güzel sözü?Ahir ömründe elele tutuşup şöyle turlara murlara çıkacağı,geniş evinde gerine gerine hayatının geri kalanını yaşayacağı bir damat istiyor.Kaş göz ,boş söz,diyor yani.Cebine bakarım cebine,paran bol ise ver elini elime. Amma velakin parası bol,malım mülküm hatunuma feda olsun kıralıçalar gibi yaşatırım diyen bir aday çıktığı zaman da, paravan açılınca ilk evvela,hatun adamı şöööyle bir göz taramasından geçiriyor ki,işte o vakit anlıyorsunuz ki,kadın her yerde kadındır.Kaç yaşında olursa olsun,istiyor ki,hem romantik ,hem paralı hem yaaaşuhlu bir beyle,hemi de televizyonda(ba ba ba ba baaa) tanışıp dünya evine girsin.Parası başı çeksin,diğerleri ardından gelsin. Oldu,gözlerimiz doldu görürsek söyleriz canım. Henüz izlediğim hiç bir programda,tamam biz evleniyoruz şeklinde bir açıklama ile ekrana gelen bir çift görmüş değilim. Efendim gelelim erkeklerin tercihlerine. Erkeklerin yaş aralığı çok oynak efendim.21 yaşında evlenmek için televizyonlara çıkan da vaaaar,dün gördüm mesela 80 yaşında üç hatun eskitmiş amcalar da var. Anlayamadığım şeyler de olmuyor değil tabii,mesela 80 yaşındaki beyefendinin yeni geline nasıl bir muamelede bulunacağını şeytan dürtükleye dürtükleye zorla merak ettiriyor işte.Neyse tabii orası doğanın işi bizi ilgilendirmez. Ancak gördüğüm odur ki, *Erkeklerin beklentileri hep güzel,hoş,alımlı,bakımlı,eli yüzü düzgün hatunlardan yana. *Hiç bir erkek,aradığı veya talip olduğu adayda,parası olsun,kariyeri olsun,evi olsun,maaşı olsun gibi kriterlere aldırmıyor. *Hatta gönlünü alıp gelsin,hiç bir şey istemem diyenler var. Demek ki neymiiiiş? Kadınlar romantik,erkekler metacıdır sözü bir kez daha çürültülmüş efeniiim.Kadınlar materyalist,erkekler ise gözü kara romantikler.Kendisine güzel günler ve anlar yaşatacak hoş hatunlar arıyor,onlara talip oluyorlarken,hatunlar gaddarca ille de para,ille de mal mülk,ev,iyi maaş hatta arabası olan diye tutturuyorlar. Hani kadın çiçekti? Hani kadın romantikti,bir iki sevgi sözünden başka bir şeye ihtiyacı yoktu evlilikte? Hani şefkat bir kadını tutmaya yeterdi? Pöööhh! Kadın çiçek evet ama ille de pahalı,kristal,gümüş,çini vazoda durmak isteyen bir çiçek.Hiç birisi balkondaki toprak saksıyı beğenmiyor beyler,haberiniz olsun! (Tuliş...sakız çiğnerken de düşünebilen kadın)