sağtık

FETHİYE'YE Mİ GİDECEKTİNİZ?

GİTMEYİN!!!

Yıllardır hayalini kurduğum Fethiye beni büyük hayalkırıklığına uğrattı.

Fethiye'nin içine girdiğimiz andan itibaren,hala Fethiye köylerinden birinin içinden geçmekteyiz ve az sonra Şehir Merkezi yazan bir tabela görüp o yöne sapacağız zannedip durdum.

Ama heyhaaaat! O bakımsız köy kıvamındaki yerleşim yeri,Fethiye'nin tam merkeziymiş.

Asıl menzilimiz Ölüdeniz olduğundan,belki orası daha iyicedir,oramıza buramıza batan bu hayal kırıkları düzelir diye umduk. İnişli çıkışlı bir dağ yolunu takip ederek Ölüdeniz'e ulaştık ama o da ne?

E,bu da köy kardeşim! Fekaaaat,hiç değilse,Fethiye merkezden,daha bakımlı,daha turistik bir köy. En azından açık mavi bir deniz var. En azından manzara var. En azından Turistler için oluşturulmuş bir sürü cafe,bar,restoran,apart,motel,hotel,pansiyon vs.var. Bu da biraz kalabalığı canlandırıyor,biraz hareket getiriyor en azından.

Ölüdeniz,mevkiin adı.Hemen bitişikteki Babadağ'dan aşağı kendini bırakan yamaç paraşütçüleri de gökyüzünü şenlendiriyor.

Zaten biraz Belceğiz (Belcekız) plajında durursanız,beş dakikada bir; bir paraşütçünün iniş anını gözlemleyebilirsiniz. Cafe ve barları genelde yabancı turist dolduruyor.

On saniyede bir bira içmezse biyolojik hayatının son bulacağına inanan turist sayesinde,cafeler barlar tıklım tıkış. Oldukça geçirmece fiyatlarla içeri girebildiğimiz

KUMBURNU…LEĞENDEKİ SU

Ölüdeniz Milli Parkı içinde,o meşhur deniz kulağı yani lagün denilen ,harika plaja vardık.Kumburnu da deniliyor bu mevkiiye ama adı sizi yanıltmasın deniz tabanı da dahil olmak üzere kum falan görmeniz pek zor.. Milli Parka araçla giriş de,yaya giriş de ücretli. Aracımızı parkettikten sonra,büyük heyecanla meşhur denize doğru hızlı adımlarla yol aldık. Tuhaf bir hisse kapılmamanız mümkün değil.

Sağında,solunda ve önünde deniz bulunan yine üç kıyısı da karşısındaki başka yamaçlarla kapatılmış bir deniz var önünüzde. Deniz dedimse,leğen içindeki su nasıl oynamadan durursa işte öyle kaskatı hiç oynamayan bir su hayal edin.Dibi bembeyaz ama.

Sağ tarafı çok sığ.Büyük bir tesisin çocuk havuzu gibi sanki. Burun kısmı ve sol taraf,görece biraz daha derin.

Biraz daha değil hatta iki adım sonra bayağı bir derin. Suya adımlarımı atarken, 100-150 metre derinlikte,sorunsuz yüzebilen ben, ilerledikçe ayaklarımı içine çeken tuhaf yuvarlak çakıl taşlarına bastıkça,bir garip oldum.

Sağımda solumda balık sürüleri,görüş mesafesi inanılmaz,suyun en derin yerinde dipte seninle yüzen balıkları görebiliyorsun.

Su öyle kıpırtısız ki,kulaç atıp bu sükuneti bozmaya korkuyorsun. Bir kaç adım daha gidince,derinlik muhteşem ve o derinliğe rağmen suyun dibini görebiliyor olmak daha da muhteşem.

Dediğim gibi kum falan yok. Plaj da dahil olmak üzere her yer minik çakıllarla kaplı.

Tek iyi tarafı varsa,güneşlenirken orana burana kum kaçmıyor.

Deniz kıpırtısız çünkü her yeri kapalı,dalga alması mümkün değil.

Büyük bir akvaryum hayal edin.Kocaman. İçi açık renkli irili ufaklı balıklarla dolu. Suyu da tuzlu su. İşte orda yüzüyorsunuz. Ben genellikle hafif dalgalı dibi kum denizleri seviyorum.

Dalgalarla oynamak,içine dalmak,kıyıya vuran bir dalgaya kendini bırakıp kıyıya kadar sörf yapmak çok keyifli. Burda öyle bir şansınız yok. Hiç rüzgar almadığı için,güneşlenirken,şemsiye altında bile fenalık geçirebilirsiniz.

Eylül ayında olmamıza rağmen biz fenalık geçirdik. İki şezlong bir şemsiye ücreti,18 Tl.Yani her biri 6 TL. Şezlonglar öylesine dip dibe ki,şezlong aralarından geçip denize ulaşmak çok zor.En ön sıradaki şezslonglar suyun içinde yarı yarıya.

Şezlongları geçebilseniz dahi şemsiyelerden yürüyemiyorsunuz. Bir yandan rüzgarın yokluğundan aşırı bunaltan sıcak,bir yandan dip dibe ,dirsek dirseğe kalabalık bir plaj,bir yandan Türk tatilcilerin bitmek tükenmek bilmeyen yüksek volümlü konuşmaları...

BELCEĞİZİ TERCİH EDİN

Öğğğğ geldi. Deniz güzel tamam ama iki saatten fazla dayanılır bir yer değil,emin olun.

Tatil planınızı Fethiye için yapacaksanız,bir daha düşünün.Bir haftalık,on günlük tatilinizi,Ölüdeniz mevkiinde geçirmeyi planlıyorsanız,buraya iki saattten fazla tahammül edemeyeceğinizi bilerek gidin.

Ölüdeniz burnunun sağ yanını oluşturan Belceğiz plajında konaklamadığımız için pişman olduk.Orası hem sürekli rüzgar hem sürekli dalga alıyor hem daha derin. Dolayısıyla denizi de plajı da oldukça serin.

Dip dibe de değil oldukça büyük ve geniş bir plaj.

Yüzme sıkıntınız yoksa,ben derim ki ölüdenizde iki saat falan yüzüp,geri kalan tatilinizi Belceğiz plajında geçirin.

Çok derin ve dalgalı olduğundan,yüzme konusunda eksiğiniz varsa ,bu plaj size göre değil ama.

Belceğiz plajına giriş ücretsiz,isteyen şezlong şemsiye kiralayabilir. Hemen önünüzden,günlük turlar için kalkan tekneler var.

Tekneler kumsalın bir metre kadar yakınında demirli,suyun derinliğini burdan anlayın.Plaj ise yine çakıl ama bazen kumla karışık.

PARAŞÜTÇÜLER GÖRSEL ŞÖLEN OLUŞTURUYOR

Fethiye'de yamaç paraşütü yapmak isteyenlere Babadağ'a transfer ücreti de dahil olmak üzere ,pilotlu uçuş ücreti 170-180 TL arası... Atlarken veya inerken fotoğrafçı ile anlaşıp harika pozlar verebilirsiniz. Vaktimiz Fethiye'de çok kısıtlı olduğundan,iki günlük süremize yamaç paraşütünü sığdıramadık ama yolumuz bir daha oralara düşerse,bu heyecanı yaşamadan ölmek istemem.

Fethiye'de tatilin güzel olabilmesi için,

1-Mutlaka yamaç paraşütü denenmeli.

2-Ölüdeniz'de iki saatten fazla kalınmamalı.

3-İlle plajda yatacağım tatilim böyle geçsin deniyorsa,Belceğiz plajı tercih edilmeli.

4-Mutlaka Belceğiz'den kalkan teknelerle tura çıkılmalı.

5-Fethiye merkezdeki Marina'dan kalkan tekneler ile oniki adalar turu yapılmalı.

6-Jeep safari turları ile Saklıkent turuna mutlaka katılmalı

SAKLIKENTİ BULUN

Saklıkent Türkiye'nin en büyük Kanyonu.Ondört onbeş yıl önce bir çoban tarafından keşfedilmiş.Jeep safari,yürüme,dağcılık gibi bir çok aktivite yapabilir,buz gibi nehir suları içinde maceralı bir tur yaşayabilirsiniz. Çalış plajına hiç gitmedik,merak da etmedik,Belceğiz plajının aynısı imiş sadece yeri bize uzaktı ve tersti.

Ölüdeniz mevkiinde kaliteli bir tesiste kalıp yeme içme ve gece eğlenme sorununu hallederim diyorsanız tavsiye ediyorum onun dışında,Fethiye'de en fazla dört gün falan geçirebilirdim sanırım gerisi sıkıcı...

HER HELANIN VARDIR DELİGİ


Başkasının evinde tuvalete giremeyenler bilirim.

Klozette hacetini gideremeyenleri,ille alaturka tuvalete dizleri üstüne çökenleri de bilirim.

Evde bir yabancı varsa kendi evinde tuvalete giremeyip kasım kasım sancılanan kıvranan bilirim.

Umumi tuvaletlerde klozetin üzerine ayaklarıyla basarak işini gören ya da klozetin her yerine peçete serenler bilirim.
Nerden bilirim?
Sahi ben bunları nerden biliyorum,aaa bak hiç düşünmedim.

Millet bana habire tuvalet sırlarını mı açmış bunca yıl çaktırmadan acep?
Y
a da ben farketmeden içimde bir tuvalet dosyası açmışım,sessizce biriktirmişim oraya yılların verilerini.
Küçükken bizim sokaktaki umumi tuvaletimiz incir ağacının altıydı,yapraklarını da Papia veya Selpak falan olarak kullanıyorduk. Kçımızdaki donlar hep yeşil yeşil iz yapıyordu bu yüzden.
Ayrıca olmamış incirin sütü bulaşan kçlarımızda siğiller de çıkardı,bu da cabası.
Benim bir arkadaşım vardı mesela,ağacın dibine çöker,pat pat seslerinden ne çıkarttığını herkese ilan eder,on saniye içinde de kalkıp oyuna kaldığımız yerden devam edebilirdi.
Bu kadar hızlı çıkartabileni ve bu kadar hızlı sosyal hayata geri dönebileni hala tanımadım o yıllardan beri.
UZUN YOLDA ÇİŞİNİN GELMESİ
Uzun yollarda,tuvalet demek benzinci demek.
Benzinciye benzin için bile girmişsen,yolda çişim gelir korkusu ile mesaneni ha bire zorlarsın damla damla bile akıtsan kardır ,yolda tutmasın da.
Bir de pek çok yolcu otobüsünün gelip mola verdiği büyük tesisler vardır.Mesela Afyon Kolaylı Tesisleri. Mesela Susurluk outlet tesisi falan gibi.
Burda birden fazla otobüs aynı anda mola verir,birden fazla otobüsün içinde uyuyan yolcular bile uyandırılır ailesi tarafından
"Kalk bak mola verdik,in bi çişini falan yap,yolda sıkışma"
Tuvaletlerin paralı olduğu tesisler vardır bir de.
Hayır eziyeti ben çekiyorum,asıl kazancı ben onun ayağına götürüyorum,parayı onlar kazanıyor.
Sanki para vermeden yürüyüp gitsen ne olur ki?
O küçücük camekanın altında karakola direkt hat bağlanmış banka alarmı gibi alarm mı var?
Eşgalini bildirdiği jandarma yolu tutup otobüsten mi indirecek?
En fazla tık tık tık diye elindeki bozuk parayla,oturduğu kabinin camını tıklatıp paranı vermedin diye bağırır,seni etrafa rezil eder o kadar.
Tuvalet 1 TL !
Ohaa,bi işeme bir lira! Benim çişim o kadar etmez abii,elli kuruşluk anca... B.kum bile bir lira etmez,etse paketleyip satarım anasını satiim.
Bu tuvalet parası yüzünden,kimbilir kaç yurdum insanının dötü,çayırda bayırda dikenlere çalılara malzeme olmuştur.
Bu tür tesisler öyle kalabalık olur ki,kolay değil tabii aynı anda beş otobüsün yolcuları,ilk ve son hedef hurraaaaaa tuvalete koşarlar.Bir,çayı içmeden önce,bir de çayı içtikten sonra. Yolda büyük tuvaleti bastırmasın diye her molada ıkınmaktan basur olanları bilirim.(Olm,ben ne çok şey biliyorum tuvaletler hakkında,hayır kendimden şüphelenmeye başladım uyurgezer röntgenci miyim acaba,geceleri tuvaletleri geziyor olabilir miyim?)

TIK TIK TIK
Bir de kapıyı içeriden kilitlediğin halde,tık tık tık,diye dışardan kapıyı tıklatanlar olur.Bu tipler,içerde kimse olmasa bile,o kapının kendi kendisine kapanabilme yeteneği olduğuna inanırlar.
Çok istemişimdir,birisi dışardan tık tık tık diye kapıya vurduğunda,ona "Giiiir!" diye seslenmeyi.
Girer mi acaba?
Ya da "Doluuu" diye sesleniriz ya hani. "Booooş!" desem ne yapar acaba?
"Kim o?" da diyebilmek isterim.
ZENGİNLER İÇİN DUBLEKS TUVALET
Ya da tık tık diye vurduğunda,ben de içerden tık tık diye vursam ne olur?
-Tık tık tık.
-Kim o?
-Eee,şey,ben Demirtaşların ortancası,Hüsniye...
-Ne vardı Hüsniye kardeş?
-Şey,içerisi dolu mu acaba?
-Yok ayol ne dolu olucak bir tek ben varım,gel gel sıkışırız noolcek,burası geniş.
-Tık tık tık.
-Giir!
-Yok ben girmek için değil...içerde kimse yoksa şey yapıcaktım da!
-Ne yapıcaktın,ne?Neyin peşindesin,içerdeyim işte,yarım bırakıp da çıkayım mı,ne istiyorsun,ne?
Yok yanlış anladınız,ben hani...şey yani içerisi boş mu diye?
-Ulan görmüyor musun kapı kapalı...sen hiç tuvaletten çıkarken kapıyı sıkı sıkıya kapatan birini gördün mü geri? İşi gücü yok da kapıyı kapatmakla mı uğraşacak,açar çıkar işte.. Sen de açık kapıdan anlarsın ki orda kimse yok...hadi şimdi bas.
-Özür dilerim,yanlış anladını....
-Bas dedim!
-Tık tık tık
-Boooş!
-Nasıl yani? Nasıl boş?E kim konuşuyo o zaman?
-Valla nasıl diyim,hayatın kendisi boş aslında be güzelim,ben de burada o boşlukları doldurmakla meşgulüm işte.
-Tık tık tık
-Öhhhüüü öhhüüüü..
-Ay,içerde hasta var…geçmiş olsun,şimdi derin derin nefes alın...böyle yapınca acıyor mu tık tık tık
-Öhhü öhhüüü...
- Ay kokudan öksürüyorsunuz herhalde,çıkınca ben size naneli şeker veriyim,nefesinizi açar.Ne yediniz ki siz böyle ıyyyy...
-Tık tık tık
-Tık tık tık
-Ayy,Nurten abla bi gelsene,kimse var mı diye kapıya vuruyorum ama içerden kapı sesi yankı yapıyor bak...tık tık tık
-Tık tık tık
-Aaa..sahiden kız,dur bi de ben deniiim..tık tık tık.
-................
-Kız bana cevap vermiyor,sana cevap veriyor allallaaaaa...
-Ay Nurten abla,iyi saatte olsunlar var burda,gece gece çarpılmayalım tövbe destur,gel gel...Sanki içerden kapıya geri vuruyor hazret...ıyyy tüylerim tiken tiken oldu Nurten abla,kulhu okuyum mu?
-Tuvalette kulhu mu okunur deli manyak,sessizce çıkalım gel,ben de tırstım valla.Bahçede okuruz,çarpılmayak

SANKİ UZAY MEKİĞİ KALDIRMA KOLU

Tuvaletten çıkınca,bir de lavabo önünde sıra beklemek illeti vardır.
Kimi yerde on lavabonun beşinde sular akmaz,on sabunluğun dokuzunda sabun yoktur,el kurutma cihazı bozuktur,kağıt havlu otomatiği kırıktır falan filan...
Sonra çıkışta,WC 1TL.
Diyorum ya,hizmeti ben veriyorum,adamın ayağına kazancı ben getiriyorum diye.
Kimi yerler vardır ki,o sıvı sabunu o delikten çıkartabilmek için bayağı bir mastır falan yapmanız gerekir.
Sanki uzay mekiği kaldırıcaksın ulan,altı üstü sıvı sabun bastırma kolu işte,ne gerek var onca alengirli alete,sihirbazın çırağı mıyım ben ne biliim o modern ultra mimarik sabunluğunuz nasıl çalışır,o düğmesiz tuşsuz musluğunuzun süpersonik gözleri olduğunu herkes nerden bilsin?
Bir de aynada kendini üstünü başını düzeltirsin sanki yolda şaftın yine kaymayacakmış gibi.
Hele erkekler tuvaletinden yüzünü ve saçlarını ıslatmadan çıkan erkek yoktur şehirlerarası tuvalette. Sanırsın ki içerde pisuvar yok,herkes birbirinin suratına işiyor.
Ayrıca da benim gibi,tuvalet kağıtlı tesis bulunca,fazla fazla kopartıp yolda gireceği diğer tuvaletlerde tuvalet kağıdı olmaması ihtimaline karşı önlem alanlar vardır,eminim.
Bu ne ki,twitter'de bir arkadaş,annesinin yolda mola yerlerinin tuzluklarını yolda lazım olur diye çantasına attığını yazmıştı.

NASIL BULDUNSA ÖYLE BIRAK!!!?

Tuvaletçi jargonunda bir de bu "nasıl bulduysan öyle bırak" muhabbeti vardır ki yemin ederim her gördüğümde,bulduğum şekilde bırakmak için epey uğraşırım ama becerebilmem teknik olarak mümkün olmuyor çünküüü...ben en fazla iki tür şey atabiliyorum vücudumdan.
Biri katı biri sıvı.
Bulduğum biçimde bırakabilmem için bir kaç gün orda kalıp epey bir mesai yapmam gerekir gerçekten de.
Ayrıca nasıl bulduysan öyle bırak diye uyarmazsa ,mesela çok kirli bulduğum bir tuvaleti,temizleyip gideceğim diye mi korkar bunu yazan?
"Nasıl buldunsa öyle bırak,bak sen yolcusun zamanın kısıtlı,uğraşma şimdi etrafı ciflemekle,çamaşır suyuyla dezenfekte etmekle falan,bak otobüsü kaçırırsın sonra...bırak bırak bak allaaaaşkına,toplama o kirli tuvalet kağıtlarını yerden,biz yaparız.Sen nasıl bulduysan öyle bırak"


ANNEEEEE BİTTTTİİİİİİİİİİ

Bir de şey düşünsenize mesela,ben her hayal ettiğimde beni gülme tutar.
Hani böyle yine umumi bir tuvalet.
Ama ev tuvaleti gibi mesela.
İçeride yerlerde banyo paspasları böyle balıklı yunuslu falan...
Havluluklarda dantelli dantelli anne havluları varmış.
İçeriye de ayakkabılarınla giremiyorsun,kapıda tuvalet terliği veriyorlarmış böyle yumşak sünger naylondan,turuncu turuncu.
Lavaboda bir kaç diş fırçası,bir tarak falan dururmuş,kendini evinde hisset diye.
"Ev yemekleri" diye tabela asarlar ya...
"Ev tuvaleti" diye asarlarmış mesela tabelayı.
"Evinizin rahatlığında,samimi sıcacık bir ortamda zçmak ister misiniz?Hayri'nin yeri,1500 mt.ilerde,sağda"
Öyle rahatmış ki bu ev tuvaletleri,böyle relaks falan olup ,işin bitince "Anneeeeeee....bittiiiiiiiiii" diye bağırırmışsın,anne kılıklı biri gelip poponu silermiş mesela.
Ben bunu hayata geçirmezsem neyim!
Yaratıcılıkta sınır tanımam. Usandım ulan yollar boyunca,Köy kahvaltısı,gözleme,çay ve onikibinsekizyüzseksen çeşit bilmemnerenin meşhur köftesi tabelası görmekten!
Azcıkın da ev tuvaleti tabelası oluversin.



-Tık tık tık?
-Ne vardı?
-Yanlış anlamazsanız,ben ev tuvaleti görevlisiyim de.
-Eeee?
-Dikkat ettiyseniz tık tık tık diye kapıya diil kapının kenarına vurdum.
Ve aramızda bir kapı yok.
-Yani?
-Yani ,ev tuvaleti,evinizin rahatlığı dedikse,evinizdeki gibi kapınız açık sçabilirsiniz demedik.Lütfen sçarken kapınızı kapalı tutun,ev halkı rahatsız oluyor!!!

DÜNYA KÜFÜR GÜNÜ

Böyle bir gün hayal edin.

Kadınlar günü,sevgililer günü,zırt günü pırt günü falan icad eden pazarlama toplumu,hiç kimsenin hiç kimseye hediye alamayacağı ama en ağır küfrün en güzel hediye sayılacağı bir gün icad etse ya.

Bokunda boncuk bulma günü bile icad ederler de ,insan psikolojisini aslında ne kadar ferahlatacak,ne kadar rahatlatacak olduğu henüz keşfedilememiş olduğundan,dünya küfür günü icad etmezler şerefsizler.

Düşünsenize,o gün herkes sabahtan akşama kadar istediğine,istediği kadar küfür edebilme özgürlüğü yaşasa.

Sabah asansörde karşılaştığın apartman komşuna

“Günaydın ulan şerefsiz,senin o ekşi suratını skiyim amuğa kodumun ipnesi” diye bir selam verseniz,o da size

“Sktir ulan götümü yiyesice,hayırsız günler olsun,Allah belanı tez vakitte versin inşallah” dese ve gülümseyerek asansörden inebilseniz,kimse kimseye kafa göz girişmeden.

Telefon mesajları gelse eşten dosttan,ya da siz yollasanız mesela patronunuza

“Dünya küfür gününüz götünüze girsin,kafam da sizin gününüze girsin yuhahahahah” diye mesaj yollayabilseniz ertesi gün işten atılmayacağınızın garantisi olduğunu bilerek.

Patron dosyaları istediğinde mesela şöyle

“Bilmemne dosyası hazır mı pezevengin dölü?” dese size,siz de hiç bozulmadan

“Dosyaları yuvarladım kıçınıza girmeye hazır hale getirdim,öğlen paydosunda ağzınızın ortasına sıçıcaaam,ondan sonra dosyaları tatlı niyetine alırsınız” falan diyebilseniz saygı çerçevesi içinde.Patron hiç bozulmadan

“Tamam,şimdi siktir git odamdan,bok kafalı” dese size.

Banka mesajları gelse telefonunuza

“Yrrak bank,küfür gününüzü sker,ağzınıza burnunuza osurmaktan gurur duyar.Küfür gününüze özel bok kredisi anında cebinizde,küfür yaz yolla,cebine kafam girsin”

Mahalle bakkalına girip

“Sıçtığımın bakkalı,şurdan iki ekmek bir de sigara sar,çabuk ol acelem var göt herif” deseniz.

“Buruşuk götünü kaldır da git kendin al ekmek orda,çük suratlı” dese o da size.

Kimse darılmasa,kimse kızmasa.

Hediye dükkanları,böyle nah şeklinde,sçılmış ağız şeklinde hediyelikler üretip satsa ama para ile değil.Satın alma bedeli küfür olsa.

Mesela on liralık hediye alıp on lira ödemek yerine kasiyer size on değişik küfür etse,siz de yutsanız o küfürleri,ödemenizi bu şekilde yapsanız.

Öğretmen sorsa

“Ulan cücük,ulan anası belli babası yüzeli velet,niye yapmadın ulan sçtığımın ödevini?”

“Valla öğretmenim akşam sizin skilmiş suratınız aklıma gelince midem bulandı,yapmıycam o sçılmış kafalı öğretmenin verdiği ödevi dedim kendi kendime amuğa koyum” diyebilse çocuk özgürce.

Önemli toplantıda işadamları birbirlerine sırıtarak en güzel küfürlerini etse.

“Sayın muhasebe müdürü ne kadar gay kılıklısınız böyle,akşam domaltılmış bir haliniz var,boklu elinizin değdiği grafikler hazırdır umarım”

“O,genel müdürüm günaydın,gözünüzün çapağına sçayım,o kafa ne lan öyle,manda bokuyla mı şekil veriyorsun saçlarına?”

“Sayın genel temsilci,şimdi söylediğiniz şeylerden hiçbir bok anlamadığımı ifade ederken bir yandan da o deve götüne benzeyen ağzınıza salıncak kurup sallana sallana sçmak istediğimi belirtmek isterim”

Ayy…ne kadar eğlenceli olur bir düşünün,ama gerçekten düşünün.

Özel günlerde güzel günlerde hep dostlar,sevenler sevilenler eş dost akraba bir araya gelir ya,böyle bir gün icad edilse,ne kadar düşman ve birbirinden nefret eden insan varsa birbirine yakın olmaya çalışır ki şöyle gerine gerine ağzını yaya yaya küfür edebilsin.

“Sayın orospu ve pezevenk seyirciler,ebesini sktiğimiz bilmemne derneği başkanı olan muşmula suratlı Sayın Bilmemkim,dünya küfür günü nedeniyle verdiği özel mesajda,tüm ülke insanlarının gelmişini geçmişini……biiiip….biiiip…..biiiip….edeceğini söyledi.Sayın Bilmemkim,ayrıca bu özel günün,ülke birlik ve beraberliğinin ağzına sıçan siktiriboktan bir gün olduğunu da belirterek,bu günü icad edenin ebesini,dedesini,eşiktekini,beşiktekini,ölmüşünü dirisini…biiiiip….biiiipp……diye ekledi”

“Sayın seyirciler az sonra izleteceğimiz görüntüler,o piç kurusu karaktersiz çocuklarınız için büyük bir travma yaratacağından lütfen embesil ve gerizekalı veletlerinizi televizyona yakın tutunuz”

Bu “gerizekalı” betimlemesine de ayrıca hastayım.

Geri-zekalı!

Tıbben böyle bir teşhis var mı?

“Doktor bey çocuğumun nesi var?”

“Çocuğunuz geri zekalı”

Tıpta zeka geriliği diye bir olgu var ama gerizekalı diye bir tabir yok.

“Şimdi alın bu gerizekalı embesili götürün eve,yapılıcak bişey yok çünkü bu gün küfür günü ama sizin çocuğunuz yarın da öteki gün de geri zekalı…niye?Çünkü o manyak herifin soyundan geliyor,demin kapıda gördüm,keçi çobanı bile ondan daha asil görünür,meymenetsiz puşt,insan evlenir mi ulan öyle bir su aygırıyla?Tövbe tövbeee…Hoş senin de ondan geri kalır yanın yok ya kadın,şu tipe bak,küçükken üzerinden buffalo sürüsü mü geçti senin burnunun,yuhahahahahha…ay çok rahatladım ulan,yaşasın dünya küfür günü ebesini skyiim…”

Minibüste,şoföre

“Sçtığımın Hastane durağına,bi kişi kaç para ulan puştun tohumu?”

“Sağda inecek var lan inek,yavaş gel,ohaaaa hayvan inecez dedik,çüüüşşşşş”

Şoför niye cevap hakkını kullanmasın ki?:

“Bi kişi parası verecen ama manda gibi yemiş yemiş sçmamışsın senden dört öküz çıkar,utanmadan bi kişi parası mı soruyosun bok çukuru?”

“Sen normal vatandaş gibi sağda inebiliyon mu lan maybaş?Sağını solunu pek ayırdedebiliyon gibi gelmedi bana,daha çok koku ile yön bulabilen hayvanatlara benziyosun da”

Dünya küfür günü istiyorum evet…

Hele bir ciddiye alınayım,hele bir “o gün” resmi gazetede yayınlansın,bu bloga hepiniz için ayrı ayrı özel kutlama mesajı yazmazsam adiyim lan inekler…=))

CARETTA CARETTALARIN İZİNDE,İZTUZU PLAJINDAYIM

Marmaris''e gidilir de,Dalyan'a uğramadan dönülür mü?

Dalyan- Marmaris arası,otomobil ile bir buçuk saat kadar...

Marmaris'ten Dalyan turu yapan tekneler de kalkıyorlar ancak onlar

İztuzu plajını karadan görme şansınızı elinizden aldıkları gibi,karayolu boyunca görebileceğiniz nefis orman manzaralı yolu,harikulade nar bahçeleriyle bezeli manzarayı ve caretta caretta kurtarma alanındaki yaralı veya yumurtadan yeni çıkmış yavruları görme şansınızı da yok ediyorlar.Kıyıya yakın demirledikleriyle kalıyorlar.

O nedenle biz,bir buçuk saatlik yolu göze alıp,karayolunu tercih ettik.

Herkese tavsiyem,güzergahınızı karayolundan seçin,yukarıda saydığım şeyleri,tekne turu ile görme ve keşfetme şansınız yok.

Marmaris Fethiye karayolunda,sağdan Dalyan-İztuzu yol ayrımına girdikten hemen sonra,yol boyunca mini mini köyler,bahçeleri nar ağaçlarıyla dolu olarak sizi sıra sıra selamlıyor.

Köyler arasında da ülkemizin en nefis narlarının yetiştiği nar bahçeleri var.Yol boyunca nar suyu içebileceğiniz bir kaç mola verebilirsiniz.Nar dikili olmayan yerlerde ise yeri göğü portakal ağaçları besliyor. Etrafa yayılan çam ve portakal kokularını hayal edin lüften.

Sazlık bir alandan geçtikten sonra ise İztuzu plajı tabelaları size yolu gösteriyor. İztuzu Plajı, Dalyan'a 12 km. uzaklıkta. Kumsal, Köyceğiz Gölü'ne denize bağlayan kanalın ağzından başlayarak 5 bin 400 metre boyunca uzanıyor.

Tabiatı Koruma Alanı ilan edilen sahil Caretta Caretta 'ların yumurtalarını bıraktığı yer. Bir tarafı tatlı su, diğeri Akdeniz olan kumsalın benzeri dünyada çok azmış. Suyun akma hızına ve yönüne bağlı olarak Dalyanağzı bölümünde kumlar sürekli yer değiştiriyormuş.

İztuzu Plajı'nda kumsalın uzunluğu kumların hareketi ile farklılık gösteriyor ama ortalama 5-6 kilometre kadar uçsuz bucaksız ve eni geniş bir kumsal. Dünyada doğallıgını koruyan ikinci plaj olma ödülüne de sahip Iztuzu, belki de bu özelliği yüzünden Caretta caretta'ların onca kilometre gelip yumurta bıraktıkları ender yerlerden birisi. Kumlar altın rengi ve incecik.

YOK BÖYLE BİR PLAJ

Deniz ise inanamayacağınız kadar berrak...Deniz tabanı yumuşacık kum.Kıyıda,sığ yerlerde biraz hareket ettiğinizde,dipteki kumlar hemen kalkarak suya karışıyor.

Suyun derinleşmesi için denizin içinde hayli yürümeniz gerek.

Çeşme Ilıca plajını görmüşseniz,bu deniz onun bir ikizi diyebilirim.Tek farkı deniz tabanı burda Ilıca'dakinden birazcık daha koyu renkli o kadar.

Sağınızda upuzun bir kumsal,solunuzda,ormanlık örtüsüyle denize inen yemyeşil bir tepe.Önünüzde içilecek berraklıkta bir deniz,arkanızda tatlı su gölü.

Bu çok özel plajda,caretta carettaları nerede nasıl görürüm derken-ki onların insan varken kıyıya çıkmadıklarını biliyoruz,üstelik Nisan gibi geliyorlarmış-içeride denizden biraz uzak ağaçlık alanda,Muğla

Üniversitesinin konuşlandığı barakaları gördük. Burda gönüllü veterinerler,plajdan topladıkları,yumurtadan çıkmakta geçikmiş yavruları,yaralanmış ve insan vahşeti nedeniyle ciddi hasar almış su kaplumbağalarını rehabilite ederek,iyileştikten sonra tekrar denize salıyorlar.

Balık ağlarına takıldıkları için denizciler tarafından kafasına sopayla vurulup yara almış,kolu misinaya takılıp kopmuş,yine bacağı motora takılarak kopmuş veya sırtındaki bağa tabakası motor pervanesi yüzünen oldukça derin sıyrılmış tedaviye muhtaç su kaplumbağaları şefkatle iyileştiriliyor.

Üstelik ne dışarıdan ne de devletten özel bir para yardımı almadan.

Gezip dolaşanların isterlerse yardım edebilecekleri bir kumbaraları var,kimseden bir kuruş rica etmiyorlar,girişte bilet kesmiyorlar,para istemiyorlar,üstelik de ne sorarsanız uzun uzun anlatıp canı gönülden sizi bilgilendiriyorlar.

YAVRULARI DA GÖRDÜK NASIL DA GÜZELLER

Gönüllü akademik personel,çadırlarda yatıp kalkarak,karavana pişirerek,kendi konforlarından fedakarlık etmiş ve bu canlılara adeta kendilerini adamışlar. Yumurtadan gece karanlığında çıkıp denize ulaşması gereken yüz kadar uykucu yavru caretta,sabah güneş doğduktan sonra çıkınca,veterinerler tarafından toplanıp,özel havuzlarda korunmaya alınmışlar.

Bir süre sonra yine gece vakti denize bırakılacaklar.Gündüz çıktıklarında,kuşlara,tilkilere ve domuzlara yem oluyorlar çünkü.

Caretta caretta yavrusu da gördük hiç hesapta yokken ve hepsini elime alıp teker teker sevmek istedim...

İnanamayacağınız kadar sevimliler çünkü.Çok da tembeller,yüzmeye mecalleri yok,nasıl kumu aşıp denize ulaşacaklardı o tembellikle kimbilir..

Plajda,hiç bir tesis,kalacak yer vs.yok. Sadece belediyenin işlettiği bir büfe var,içecek ve atıştırmalık yiyecekler satılıyor,fiyatlar oldukça ucuz. İsteyenler için şezlong şemsiye de kiralanabiliyor ama biz o incecik altın kumların üzerine uzanmayı tercih ettik. Şemsiye ise asla kullanmadığımız bir şey,ailece güneşe tapanlar mezhebine dahil olduğumuzdan :))

Duş,tuvalet ve ilkyardım kabini de var.

Sürekli olarak ambulans da bulunuyor.

Denizden çıkmayı hiç istemedik,üstelik deniz eylül ayında bile duş suyu sıcaklığında idi.

Akşam güneş batarken,hiç istemeye istemeye plajdan ayrıldık.

Gitmeden,kumsala bizden bir iz bırakmak istedik,on saniye içinde dalgalarla silineceğini bile bile.Resimdeki kum üzerine yazılı harfler,silinmeden hemen önce tarafımdan ebedileştirildi.

Tepeyi tırmanırken,durup son kez bu harikulade manzaraya baktık.

Zaman kısıtlıydı,dönmek şarttı. Seneye bir daha görüşmek umuduyla,Dalyan'a doğru yola devam ettik...