sağtık

AK SAKALLI DEDE BU GECE BİZE GEL

Hani bazen böyle hayaller kurarız,sihirli değnek,sihirli yüzük fantezilerimiz vardır hani…Tabii güzellik yarışmalarının finallerinde güzellere sorulan o abuk sorulara verilen abuk cevapları hatırladınız,hani şu elinizde sihirli değnek olsa ne yapardınız? Sorularını falan…
Finalist kız,aslında izin verseler bas bas bağırır,şu yarışmada kendimi birinci eder , sizin gibi denyoları da ömür boyu bir daha görmeyeceğim bir yere hapsederdim…ama diyemez tabii,önceden ezberletilmiş olasılıkları sıralar… -Savaşları bitirirdim,açlığa çare bulurdum,dünyamızı tehdit eden su sorununu çözerdim… Hohohyt…salağım benim,bizim Anadolu yerlisi yıllardır çatal çubukla su bulup durur sen hala sihirli değnekten su fışkırtmayı dahilik san!!! Neyse konumuz bu değil,kendi kendimi konu dışına saptırmamdan nefret ediyorum ama parmaklarım klavyede bazen iradem dışına çıkabiliyor… Öhöm öhöm,konuya dönüş öksürüğümden sonra devam ediyorum. Yıllarca bunun üzerine master derecesinde düşünüp durduktan sonra,buldum cevabını… Yani bir ak sakallı dede karşıma dikilip de bana dile benden üç şey,üçünü de yerine getireceğim,dese,eğer o anda dedenin bir andan nerden peydahlandığını anlamadan kalp krizi geçirmemişsem ya da korkudan altımı ıslatmamışsam,cevabım hazır! Öyle üç şey bulup söylemeliyim ki ömrü billah bir daha dedeyi görmeme gerek kalmasın,ömrü billah bir daha pişmanlık duymayayım,ah dede vah dede bir daha gel noolur o gün eksik söylemişim diye yanmayayım. Sağlık desem,bir gün yaşlanınca yine hastalanma ihtimalim var.Para desem,aptalca bir ekonomik politika sürüp bir gün elimdekini avcumdakini yine kaybetme ihtimalim var.Yani hiçbir şey kalıcı değil.Zaten dedeye elindeki o sihirli değneği bana ver ve bir daha gözüme görükme desem,dede beni o değnekle öyle bir döver ki,üstüne geri kalan iki dilek hakkımı söyleyecek ağzım ve dişim bile kalmaz. Zaten ermiş dede karşımdayken ben böyle iki saat dilek düşünsem,hazret beni bekler mi bakalım.Mecburen ilk dilek olarak “Bana biraz daha fazla süre ver” diyceksin… O zaman da dede yanlış anlayıp seni ömür boyu bir süre içinde beklemeye mahkum edebilir.Zaten ilk dileği de böyle heba etmek olmaz. Neyse uzatmayalım,diyorum ya yıllarca bunun üzerinde master kıvamında düşünüp durdum diye. İlk dileğim,(Dikkat ilk dileğimi söylüyorum,bir yerlerde bunu okuyan falan bir ak sakallı dede varsa,belki insafa gelir de gerçekleştiriverir kimbilir?) -Şu parmaklarıma dokunduğu yeri iyi eden bir güç ver! Eh,böylece ne kadar bencillikten uzak ve ne kadar hümanist bir kişilik olduğumu da dedeye ispat etmiş ve gönlünü de kazanmış olurum di mi.Bir taşla iki kuş,hehe…Dokunduğun yerde tüm hastalıklar yok olacak.Vay anasını be,insanlığa hizmet dediğin böyle olur.. İkinci dileğim tabii ki yine şu barnahlarıma tüm arızaları ve tüm bozuklukları giderecek bir güç ver.
Motor stop etti,dokun düzelsin,televizyon bozuldu dokun düzelsin,sigorta attı,bilgisayar göçtü,cam kırıldı,tavanın sapı koptu,musluk tıkandı,tuvalet akıtıyor….peeeh! Hiç biri dert diil,dokun düzelsin! Bu ilk iki dilek kabul edilirse,tıp alanında mı yoksa tamirat alanında mı ünüm artar ben de bilemiyorum amma,hem mühendis hem doktor olaraktan epey bir caka satacağım kesin. Sonuncu ve en vurucu darbe,üçüncü dilek hakkımda geliyor şimdi. -Sen şimdi de ablama git ve onun üç dileğini yerine getir! Hoop…anında ablama bir telefon -Aloo…abla?Bak şimdi birazdan sana bir dede gelicek,sakın korkma,salonun ortasında dikilivericek ama zararsız.Sakın çığlık atim deme,ona ilk iki dileğini söyledikten sonra üçüncü dilek hakkın olarak onu abime yolla ve onun üç dileğini yerine getirmesini iste… Ama o abime ulalşmaadan,önce abimi arayıp ona da bilgi ver ve o da onu babama yollasın son dileğinde…sonra babamı arasın,babam da onu kocama yollasın….kocam da babasına,babası halama,halam teyzeme,teyzem görümceme,görümcem kocasına,kocası dayıma……….. Ya,hadi bakalım dede bey,kurtul kurtulabilirsen bizim sülalenin elinden. Halbuki baştan verseydin bana o sihirli sopanı,böyle ev ev dolaşıp akrabalarım arasında helak olup gitmiycektin…sen de ben de rahata erecektik,sen de geri kalan zamanında emekliliğinin tadını çıkaracaktın.Ama zaten sende böyle hinlik olsa ermiş olmazdın,nerden bilicen ki insanoğlu bu kadar tilkidir?
(Not=Bu yazıyı bir gün okuma ihtimali olan ermiş dedelere duyurulur; Yukarıdaki satırlar tamamen şaka mahiyetli olup,yazarın tüm ak sakallı dedelere sonsuz saygısı vardır. Ola ki zavallı yazara yapmayı tasarladığınız bir ziyareti sırf bu yazı yüzünden iptal ederseniz,yazar sizlere her türlü yalakalığı ve şaklabanlığı yaparak gönlünüzü almaya hazır ve de nazırdır.)

PERGEL DELİĞİ

Hayatlarımızın ortak elemanları üzerine konuşmaya kendini adamış bir geveze olduğumdan ,konuya nerden başlasam diye hiç sıkıntı cekmiyorum.
Ortak eleman deyince,ilk aklınıza ne gelir? Ya da ortak payda? Kesirler…kümeler…veee Matematik dersleri değil mi?
Kalem kutunuz eğer kumaştansa,o yuvarlak yuvarlak kümeleri çizmek için yanınızda taşıdığınız pergelin ucu,kalem kutuyu hep delmiştir,delecektir.. Sen yıllar boyunca,kümeydi,birleşimdi,kesişimdi,çalış…çiz..sonra aklında tek kalan,kalem kutundaki pergel deliği olsun!
Bilemiyorum hangi çocuk,kümelerin ortak elemanlarını başarıyla bulduğu,yada sıfır virgül bilmem kaçın kesirli sayıya çevrilebilmesinin altından başarıyla kalktığı için,bu gün hayatta daha mutlu,daha kişilikli ve daha güçlüdür.. ........
-Başınız sağolsun,annenizi kaybetmişsiniz -Olsun..!Ben eşit kümeleri çok iyi bilen biri olarak,bu acının üstesinden gelirim.. ........ -Ay..çok üzüldüm şekerim,meme kanseri olmuşsun,birini almışlar… -Ne önemi var şekerim?Ben dokuz basamaklı ondalık sayıları, kesirli sayıya çevirebilen bir kadınım bunu da hallederim..
........ Tabii!!
Memenin diğer kalanını,tam sayıya çevirip,ortak eleman olarak kullandın mı ,tamam.Küçücükken sayıların tacizine uğramış beynin,bunun üstesinden böyle gelebilmek için eğitilmedi mi? -Tankut,seni terk ediyorum.. -Neden Birtanem? -Öküzsün de ondan..kadın ruhundan anlamıyorsun. -Ama Ayla…ben doğal sayılarda çözümleme yapabiliyorum…Yeterli diil mi? -Beni de çözümleseydin keşke ,Tankut.. Onca havuz problemi çözdük de,havuz başında cilt kanseri olmadan kaç faktörlü güneş yağıyla,kaç günde nasıl bronzlaşacağımız ya da selülitlerimizi havuz başında nasıl gizleyeceğimize dair problemlerimizi hala çözemedik.
Mehmetin yaşı ile Ayşenin yaşları toplamı …diye başlayan problemleri çözdük ama,Mehmet kaç yaşında ÖSS mağduru olur ve işsiz gezmekten intihar eder, ve Ayşe,sigortadan kaç yaşında,kaç günlük primle emekli olur ,problemlerini de çözemedik.Hatta Ayşe'nin kaç yaşında gelin gideceğini ve kaç yaşında töre tarafından infaz edilebileceği ihtimalellerini çözmekte bir adım ilerleyemedik...
Bir sınıftaki öğrencilerin ,beşte ikisi kız,geri kalanı erkektir,diye başlayan problemler çözdük.Ama o sınıftakilerin kaçı öğleden sonra ayakkabı boyar,kaçının okul ihtiyaçlarını karşılayacak parası yoktur,hatta kaçta kaçı kız olduğu için okuldan alınmıştır?..Hatta hatta kaçı sırf kız çocuğu olduğu için kocaman rezil amcalar tarafından taciz edilmiştir....?Bunları hele hiiiç çözemedik.
Aynı şehirden,birbirlerine doğru yola çıkan iki arabanın hızları….diye başlayan problemleri çözdük,o arabanın şoförü kaç saattir uykusuz ve hangi sürücü daha alkollü diye başlayan trafik problemlerimizi de hala çözemedik..
Bir küvet,saatte şu kadar damla ile dolarken,aynı anda şu kadar metreküp suyu sızdırıyor…diye başlayan problemleri çözdük,ama İSKİ faturalarını geciktirmeden ödemek,suyu idareli kullanmak gibi problemlerimizi de çözemedik…. Dünyanın suları hala bir yerlerden sızdırıyor ve biz buna çare bulamıyoruz...
Saat farkı problemleri vardı bir de değil mi…? -Bu günkü konumuz saat farkları ,çocuklar..Mesela dünyanın şurasında saat şuykeeen….evet,hesaplayın bakalım Türkiyede saat kaçtır..
Hesaplayın çocuklar..hesaplayın bakalım gelişmiş ülkelerde,zaman farkından dolayı onların tüm sosyal hakları çatır çatır devlet tarafından korunurken,yine zaman farkından dolayı onlar uzaya,yeni kainatlara ve yeni güneş sistemlerine giderken bizler hala derinlere,daha derinlere kazı yapmakta(!) olduğumuzdan,Türkiye de neden zaman hala geriye akmaktadır...
Bu kadar saat,zaman ve çağ farkını,hangi hükumet,nasıl kapatacaktır?!Maalesef bu problemi de çözemedik.
Sadece Milli Eğitim şuuru değildi yıllarca,cocuk beyni tacizi suçunu işleyen..Biz de bu suça,bile isteye,farkında bile olmadan bodoslama iştirak etmedik mi? -Yalan söyleme yavrum..yalan çok büyük bir ayıptır..hem de günahtır -Olduğun gibi görün,olmadığın gibi davranma,çok çirkin bir şeydir bu.. diye martavallar attık cocuklarımıza.
Ama saçlarımızı boyattık,göğüslerimizi büyüttük,renkli lensler taktık,korseler içine hapsolduk,dudaklarımızı şişirttik,kalıcı makyajlar yaptık,protez tırnaklar taktırdık. Niye? Olmadığımız gibi görünelim diye..Herkesi kandırmak için!
Minicikken kızlarımızı güzel kızım,prensesim,kraliçem diye sevdik.Büyüyüp de ben güzellik yarımasına katılacağım dediğinde,ona ilk tokadı yine bizler attık.
O halde,neden ona insan olmak yolundaki ilk sıfatı öğretirken,hep güzelliğinden söz ettik?Tek takıntısı kuaförler,giyim kuşam olan tiki kızlardan biri olsun diye mi?
Oğullarımızı Aslan oğlum diye sevdik..paşam,diye büyüttük..Niye?
Yirmi yaşını geçtikten sonra o aslan oğulların,yüzde sekseni orman kanunlarına göre yaşayıp,orman kurallarıyla evini idare etsin diye mi?Hatta öyle alıştılar ki oğullar bu hayvan kompleksine,eşine evinde köpek,sokakta yılan,yatağında ayı gibi davranabilme potansiyeli geliştirdiler..Paşam diye büyüttüklerimiz,büyüyüp de paşaların haremlerine özendiler.Tek gülle yetinemez oldular…Yada vatana ihanet eden paşalar oldular belki...
Bunları biz yaptık..onları biz zehirledik.Şimdi bütün bunları ezelden beri yapagelmiş annelerin oğullarıyla evlendik..Onları eleştirmeye devam ederek,onlardan doğan çocuklarımıza aynı davranarak…
Çocuk şarkılarında bile çocuklarımızın beyinlerinin içine ettik. -Bir küçücük aslancık vaaarmııış… Neden bütün hayvanları çocuklarımıza ilk CIK CİK ekleriyle tanıtırız ki?Nedir bu çocuklara vahşi hayvanları sevdirme azmi?
Kaplancık,tilkicik,ayıcık,timsahcık,kurbağacık..
Afrika ya da Endonezya cangıllarında yaşamıyoruz ki.Bu vahşi hayvan-CIK lar her an karşımıza çıkıp selam mı verecek?Yani çocuk o timsaha sevgi beslese ne olur,beslemese ne olur?Doğayı sevdirmenin,doğal yaşamın önemini kavratmanın yolu bu mudur yani?
Bu hayvanların hiç de öyle masum şeyler olmadıklarını anlamaları için ille hayvanat bahçelerinin kafeslerinden içeri soktukları kollarının parçalanmasını mı bekleyeceğiz?
Hayvanları sevdirdik,eve kediCİK getirince,ensesine şaplağı indirdik.. Hayvanları sevdirdik,köpekCİK almak istiyorum dediğinde,eve köpek girmez diye azarladık. Hayvanları sevdirdik,kurban bayramlarında koyunCUKu onun gözleri önünde kesiverdik,kanını da alnına sürüverdik..
Sen vahşi hayvanları sev yavrum,evcilleri boşver,onları sevince,azıtıp eve getiriyorsun!!
Al ben sana pergel vereyim,bak sen daireler çiz matematik defterine..Sonra onların içine küme elemanları yap..Anneni koy,babanı koy,aileni koy..Ben sana yalanlar öğreteyim hayat üzerine..Kümene onları da koy..Ama öyle kalın çiz ki daireni,giremesin içeri başka fikirler,başka ufuklardan sızmış gün ışıkları..Öyle kalın çiz ki….bir daha kimse silemesin senin çizdiğini..Kimse giremesin o çizgiden içeri..böyle kalın çizgilerle yaşa hayatını..
Şablonların asla değişmesin..Hayat aksın..değişsin..Ama senin dairen değişmesin..Pergelini de kaldır işin bitince,ucu bir yerini delmesin…

UÇAN HALI'M

Bazen hiç bir şey yapmıyorum... Evet hiç bir şey... Halının üzerine uzanıyorum,gözlerimi tavana dikiyorum.Bırakıyorum bakalım sihirli halı beni nereye götürecek... Bazen on yaşımda,bazen yirmi yaşımda buluyorum kendimi...Bazı dostlarım sevdiklerim geliyor yanıma...bazen de hiç biri... Sonra kalkıp bir sigara yakıyorum...rutin işlerim var beni bekleyen...rutini bozmak istiyorum olmuyor...bir şey beni dürtüyor yapmak zorundayım çünkü... TV açıyorum...her kanalda ayrı bir cümbüş...uçaklar düşmüş,bombalar atılmış,birinde bir kadın şarkı söylüyor poposuna çuvaldız batırılmış gibi.,birinde kayak yarışları var sunucu heyecanla anlatıyor,ötekinde bağıra çağıra haroşa şapka ilmikleri öğretiyorlar hayatın en önemli mevzuuymuşçasına...bir başkasında iyi ile kötünün savaşıp mutlak iyinin kazandığı ve o iyinin mutlaka başı bağlı ya da namaz kılan biri olduğu sır dizilerinden birisi var...Bir diğerinde saçma va zararlı kozmik mozmik çizgi filmler...ötekinde şarkı klip,öbüründe dünyayı kurtarmaya çalışan iki adam bilmemne kredilerinin ödenme sürecini tartışıyorlar...Pencereden simitçinin,geçen trenin,araba kornalarının sesleri geliyor... Bir anda kapatıyorum hepsini...hem pencereyi hem TV yi...ya da elimdeki gazeteyi...Pat! Alabildiğine sessizlik...hani o şamata,hani o sahte cıvıl cıvıl renkli hayat?Yok! TV kutusunun içinde,gazetenin katlı sayfalarında kaldı... Hayat ne kadar da sade aslında diyorum... Birileri bir yerlerde kitaplar yazıp duruyor,işin kötü tarafı da satılıyor olmaları...Hayatı güzelleştiren beş sır...Hayatta Başarılı olmanın yolları....insanları etkileme sanatı...İşyerinde iyi yönetici olmanın kuralları...Mutluluğun vebaşarının anahtarı.... Hep nefret etmişimdir bu hayat öğreten kitaplardan...hayat kitaplardan öğrenilecek kadar basitse,o kitapları yazanlar nereden öğrendiler? Aslında o kadar sade ki her şey...sen o gün hayatında ne olmasını istiyorsan o oluyor...bazen çerçeveden çıkanlar da olmuyor değil ama yaşadığın herşeyi sen çağırıyorsun buna inanıyorum işte... Ne kadar inkar edersen et,sen çağırıyorsun,bilerek ya da bilmeyerek... Sihirli halımdan kalkıp kendime bir kahve yapıyorum... Hep aynı marka ama bazen nedense tadı bozuk geliyor...demek ki hayat da herkese aynı ama algılayış biçimi işte kahveyi günden güne tadma biçimimiz gibi...O günkü kimyamızla alakalı.Ya da kişisel kimyamızla,hani o bizi hiç terketmeyecek olan kimyamız,demirbaşımız...kimileri karakter der hani. İddia etmiyorum,sadece kendi kanaatimi açıklıyorum.Canı isteyen katılır istemeyen katılmaz,katılana da katılmayana da kıl oluyorum,deeermişim... Hayatta her türlü bardağı yarım bırakanlardanım...bir tek kırmızı şarabımı bitirmeden kalkmam,onun dışında hep kahvem meşrubatım,biram yarım kalır bardakta fincanda...bir de sigaram sönmez hiç tablada,nedense...bastırırım bastırırım ama tüter... Bunun nedenini düşünüyorum,herşeye bir neden aramak saçma geliyor sonra... Halıya uzanıyorum... Tavanda gözlerim... Bir anneme gidiyorum okul dönüşü,bir lise arkadaşlarıma...bir ada vapuruna biniyorum lise formasıyla,bir okul dönüşü simit alıyorum... Bazen hiç birşey yapmıyorum ve bu bana çooook ama çook iyi geliyor....