sağtık

HIRSIZ VE MEYVE AĞACI

Çalmadan yaşayamayan canlılar var.

Ama ille başkalarının hayatlarına ait bir şey olacak çaldıkları.

Zaman çalarlar.

Emeğinizi çalarlar.

Güveninizi çalarlar.

Merhametinizi çalarlar.

Haketmedikleri şefkatinizi çalarlar.

İyi niyetinizi çalarlar.

Sabrınızı çalarlar.

Onlara gösterdiğiniz dayanma gücünü çalarlar.

Sünger gibiler.

Tüm çaldıklarını emer emer ,sindirirler.

Doymadan çalarlar.

Lütfunuzu çalarlar.

İhsanınızı çalarlar.

Tüm çaldıklarını bir araya getirip tartsanız,ortaya belki de mükemmel bir dostluk çıkabilecekken,dostluğunuzu çalar,karşılığında avcunuzu yalatırlar.

Bazen böyle insanlar giriverir hayatınıza.

Bazen tesadüfle,bazen şartlar öyle zorladığından.

Bazen akrabalık ilişkilerinin mecburiyetinden.

Aslında belki de,normal şartlar altında,asla arkadaş,dost,yaren olarak seçmeyeceğiniz,tercih etmeyeceğiniz insanlardır.

Eğitim farkınız vardır.

Yetiştirilme farkınız vardır.

Kültür farkınız vardır.

Karakter farkınız vardır.

Hayata bakış pencereniz farklıdır.

Olayları algılayışınız,yorumlayışınız farklıdır.

Sosyal bir ortamda,belki oturup iki satır kelam etmeye kalksanız,aslında ne boş,ne yetersiz,ne çöpten adam olduklarını iki dakikada anlayıvereceğiniz,bu nedenle de asla sohbetinizi,hatta muhatap olmanızı bile hak etmeyecek insanlardır.Sizin onlar için bir nimet olduğunuzu asla kabul etmek istemezler.

Ama işte dediğim gibi,bazen mecburiyetlerden,bazen zoraki akrabalık ilişkilerinden,bazen zoraki iş arkadaşlığından,bazen zoraki komşuluktan,mecbursunuzdur onu görmeye.Katlanmaya.

Zaman içinde,insan yerine koyduğunuz ama aslında insan taslağı halinde gezen bu canlılar,hayattan hiçbir şey öğrenememiş,erdem ve ahlak adına hiçbir kazanım elde edememiş bu insanımsılar,sizi meyveli bir ağaç olarak görmeye,tüm meyvelerinizi koparıp koparıp çalmaya başlar.

İşin kötü yanı,siz de buna müsaade edersiniz,çünkü "Kandil, etrafını aydınlatmakla,kendi ışığından bir şey kaybetmez"demiş Mevlana.Ne kaybedeceksiniz ki,o kopardıkça,onlar kopardıkça,mevyenin de çiçeğin de yenisi gelir,diye düşünürsünüz.

Çünkü köklerinizi besleyen toprak çok zengin.O toprak eğitimli,o toprak yüklü,o toprak sizin bir hayat boyu biriktirdiğiniz,"o ağaç" olmanızı sağlayan toprak.

Ama o insanımsılar,bunu göremeyecek kadar aşağıdadırlar.

Sizin yüksekliğinizi anlamaları için kafalarını çok …ama çok yukarıya kaldırmaları gerektiğinden,bunu bile yapmaya üşenip,ancak uzanabilecekleri kadar yükseklikten,meyvelerinizi koparmaya devam ederler.

Ta ki…

Ta ki,kopardıkları meyvelerden bir tanesi,ağızlarında acı bir tat bırakana kadar.

Ya da meyvenizin çürümüş bir yeri midelerini yakana kadar.

O an,sizden çaldıkları her şeyi unutuverirler,çünkü hamurları nankörlükle,hasetle ve ahlaksızlıkla yoğrulmuştur.Ağızlarındaki acı tat,onlar için öyle önemlidir ki,bir vaveyla bir feryat kopartırlar ki,sormayın gitsin.

Sizin meyvelerinizi aşırıp durmak için hani kollarını yukarıya uzatıp durmuşlardı ya.

İşte bu kadarcık bir yorulmayı,ellerini size uzatmaktan doğan yorgunluklarını bile,size yapılmış bir lütuf,sizin için harcanmış bir emek zannedip,ulu ağacın gölgesinde geçirdikleri şen ve neşeli hayatı da bir güzel inkar edip,köklerinizi ve dallarınızı baltalamaya çalışırlar.Sanki o toprağı,sanki o kökleri onlara borçluymuşsunuz gibi.

Çünkü çiğdirler.

Çünkü,yemek yedikleri tabağa,karınları doyduktan sonra tüküren cinstendirler.

Çünkü,sürekli cami duvarına hacet gören köpeklerle aynı ruha sahiptirler.

Çünkü henüz insan olamamışlardır,çünkü henüz taslak aşamasındadırlar.

Ne komik.

Sizden çaldıkları onca şey,sizden hiç bir şey ama hiçbir şey eksiltemezken,

Sizin dallarınız hala meyve ile dolup taşarken

Onlar, bir zamanlar ağızlarının suyunu akıtan meyvelerinizi kötülemeye başlar.

Bir yandan da başkalarının faydalanmasına sunduğunuz meyveleri hala hasetle ve yürek yangınlarıyla uzaktan uzağa izlerler.

Bir daha o meyveleri asla toplayamayacaklarını,

Bir daha o ağacın gölgesinden asla faydalanamayacaklarını,

Bir daha o ağacın yapraklarının hışırtısını bile duyamayacaklarını bilirler çünkü.

Bütün pislik kusmaları,bu kaybın acısındandır aslında.

Kendileri yayla,çayır otudur,ağaç olmak,onlara beş on boy büyüktür, çünkü.

Ve hatta şunu da idrak edemezler ne yazık ki;

Sığırlar,koyunlar,yaylada çayırda ,bu otlarla beslenir....

Ve hayatlarının geri kalanında sığırları beslemeye devam edecek olan tüm otlara,hediyemdir bu yazı.

3 yorum:

  1. Selam,ben Yonca.
    uzun zamandır blogunun okuyucusuyum aslında ama işte işlerden fırsat bulup hiç bir yazınıza daha yorum koyamadım.Bir kaç aydır,aynen yukarıda anlattığınız türde ot kişilerden dolayı bayaa bir sıkıntı içindeydim ki dün bu yazıyı okuyunca,resmen şoka girdim.Sanki birisi,beni ve yakın çevremdeki asalakları gözlemlemiş ve birebir aynısını yazmıştı!!!
    İnanın,bu kadar doğru tesbitler,bu kadar doğru ve yerinde cümlelerle hiç kimse bir durumu bu kadar güzel anlatamazdı.
    Benim de hayatımı sömürüp duran ve ilk fırsatta arkamdan işler çeviren OT larım var ve ne yazık ki kendilerini bir halt zannedip hala yıpratma politikası içinde uğraşıp duruyorlar.Hayır onları kim taksın,kimin umurundalar?Ama bunu anlamak istemiyorlar işte.
    allah kaleminize,yazma gücünüze devamlılık versin,zevkle ve hayranlıkla okuyorum.Sevgiler.
    Yonca.

    YanıtlaSil
  2. Tuliş,bayıldım yazına,yine dostluk ve riyakarlık üzerine yazmışsın,tebrik ederim.Ben de bu tür inek gibi sağılmayı yaşadım hem de erkek kardeşimin eşinden.Yani anlattığın gibi,yakın akrabam diye mecburen izin verdim verdim sonunda,dallarımı kırmak istedi,şerefsiz ama neyse ki fazla zarar veremedi.
    Bu yazıyı onun mailine de göndermek isterdim ama hakaret olarak algılayabilir.çook yücedir çünkü,herşeyden alınır gücenir,heryerinden haysiyet onur akar zaten.

    YanıtlaSil
  3. Tulişim mükemmel bir yazı olmuş,hayattaki gereksiz ve asalak insanları ne güzel anlatmıssın,benim iş çevremde var bunlardan hem de iki tane ama bir türlü kurtulamıyorum...çöpe atıcam poşete yazık :D

    YanıtlaSil