sağtık

BİN MUHTEŞEM GÜNEŞ..(Afganistan'da kadın olmak)

AFGANISTANDA KADIN

"Bu kentin ne çatısını aydınlatan ayları sayabilirsin, Ne de duvarlarının gerisinde gizlenen bin muhteşem güneşi" (Saib-e Tabrizi)


Uçurtma Avcısı'nın yazarından ikinci kitap.
Uçurtma Avcısı'ndan çok aşırı etkilenmiştim,blog yazıları içinde var.
Bu kitabı,kimse tavsiye etmese bile yazarı Halid Hüseyni'nin (Khaled Housseini) referansı yeterdi alıp okumaya. Ana öznesi yine Afganistan olan bir kitap. Y
ine ülkesine ağlayan,vatanının gözyaşlarını ilmek ilmek satırlarda dokuyan bir yazar.

Bu kez kahramanlar kadın. İki kadın. Meryem ve Leyla.


Kitabın tamamını okuyup bitirdikten sonra dudaklarımdan dökülen ilk cümle "İyi ki Atatürk Türkiye'sinde yaşıyorum" oldu.
Yüreğim Atatürk'e minnetle ve sevgiyle bir kez daha doldu,yemin ederim.


Taliban yönetimindeki Afganistan'ın Taliban Yasası ile tanışmak ister misiniz?


Vatanımızın adı bundan böyle Afganistan İslam Emirliği’dir. Bunlar da bizim koyduğumuz, sizin uyacağınız yasalar:
Bütün vatandaşlar günde beş vakit namaz kılacaktır. Namaz vakti başka bir iş yaparken yakalanan, kırbaçlanacaktır.
Bütün erkekler sakal bırakacaktır. Meşru ölçü, çenenin altında, en az bir sıkılı yumruk uzunluğundadır. Bu emre uymayanlar, kırbaçlanacaktır.
Bütün erkek çocuklar türban takacaktır. Birinciyle altıncı sınıf arasındakiler siyah, daha yukarı sınıftakiler beyaz türban takacaktır.
Bütün erkek çocuklar İslami kılıklar giyecektir. Gömlek yakaları düğmelenecektir.
Şarkı söylemek yasaktır. Dans etmek yasaktır. İskambil oynamak, satranç oynamak, kumarın her türü ve uçurtma uçurmak yasaktır.
Kitap yazmak, film izlemek, resim yapmak yasaktır.
Evinizde kuş beslerseniz, kırbaçlanacaksınız. Kuşlarınız öldürülecek.
Çalarsanız, elleriniz bileklerinizden kesilir.
Bir daha çalarsanız, ayağınız kesilir.
Müslüman değilseniz, Müslümanların görebileceği bir yerde dua etmeyin. Bunu yapanlar kırbaçlanacak ve hapse atılacaktır.
Bir Müslüman’ı kendi dinine döndürmeye çalışan kişi, idam edilecektir.
Kadınların dikkatine: Evinizden dışarı çıkmayacaksınız. Kadınların sokaklarda amaçsızca dolaşması, caiz değildir. Dışarıya çıkarsanız, yanınızda mutlaka bir mahrem, erkek akrabanız bulunacak.
Sokakta tek başına yakalanan kadın dövülecek ve evine gönderilecektir.
Her ne şart altında olursa olsun, asla yüzünüzü göstermeyeceksiniz.
Dışarıdayken, burka’yla örtüneceksiniz.
Aksi halde şiddetle kırbaçlanacaksınız.
Makyaj malzemeleri yasaktır. Mücevher yasaktır. Çekici, gösterişli giysiler giymeyeceksiniz.
Sizinle konuşulmadan, konuşmayacaksınız. Erkeklerle göz göze gelmeyeceksiniz.
Uluorta gülmeyeceksiniz. Gülenler, kırbaçlanacaktır.
Tırnaklarınızı boyamayacaksınız. Boyarsanız, bir parmağınız kesilecektir.
Kızların okula gitmeleri yasaklanmıştır. Bütün kız okulları derhal kapatılacaktır.
Kadınların çalışması yasaklanmıştır. Zinadan suçlu bulunursanız, taşlanarak öldürüleceksiniz.
Dinleyin. İyi dinleyin. İtaat edin. Allah-ü ekber.”
Şeriatın kestiği parmak acımaz diye düşünen bir ülkede yaşadı atalarımız bir zaman.Osmanlı'da...
Sanırım Halifelik ve şeriat devam ediyor olsaydı,ne ben ne de siz(eğer kadınsanız)okuma yazma bilemeyeceğimizden,ne bu kitabı ne bu satırları okuyabiliyor olacaktık.
Afganistan'da kadın olmanın,on iki,on üç,on dört yaşında evlendirilmenin (ki bu hala doğu ve güneydoğu bölgelerimizde kız çocuklarının yaşadığı bir kabus) ,evlendirilen adamların yaşlarının oldukça geçkin olmalarının,cahil,kaba saba,eğitimsiz ve hayvan ruhlu olmalarının,o adamın ikinci,üçüncü karısı olabilme ihtimalinin,aynı evde yaşayan bir kaç karısından birisi olabilmenin,kadınına sahip çıkacak hiç bir devlet unsurunun bulunmayışının,kadının bir ev hayvanı olarak erkeğin tapusunda bir canlı olarak görülmesinin rezaletini ince ince,sızı sızı okuyorsunuz romanda.
Katı geleneklerin,insan onurunu hiçe sayan törelerin gölgesinde bir yaşam. 

Uçurtma Avcısı'nı okurken şahit olduğum bir çok gerçekle,bu kitapta yine yüzleşmek zorunda kaldım.


Taşlanan kadınlar,burkaya hapsedilen bedenler,dayağa hapsedilen beyinler,doğunca yüzüne bile bakılmayan değer görmeyen kız çocukları.
Hoşgörüsüz,keyfi,gaddar Taliban rejimi.

Afganistanın iç çalkantıları,işgaller,savaşta ölen çocuk yaşta erkek kardeşler...
Meryem ve Leyla'nın; aralarında yirmi yaş fark bulunan bu iki kadının,kendi ellerinde olmadan kesişen yaşamları,bu yaşama katlanmaya çalışmaları,boyun eğişleri ve nihayet içlerinden birinin cinneti ile biten tuhaf bir özgürlük...
Acı,buruk,eksik,iç acıtıcı bir özgürlük. İlk kitabı ile bazı yerlerinde yine benzerlikler buldum.
Mesela yıllar sonra okunan bir mektup,yıllar sonra dilenen bir özür,yıllar sonra gerçekleştirilmeye çalışılan bir telafi çabası.Yıllar boyunca biriktirilmiş pişmanlığın,bırakılmış bir mektupla geçiştirilmeye çalışılması. Olan olmuş,iş işten geçmiş ve o mektup sahibine hiç ulaşamamış.


Yine etkileyici baba figürleri... ama okuyucuyu değil,kahramanları etkileyen baba figürleri,aile içinde yaşanan burukluklar,acı ve değiştirilmesi mümkün olmayan çocukluk hatıraları.
Ve yine ilk kitapla kesişen bir nokta:Bir insanı hiç bir akrabalık bağı olmaksızın sevebilmek,onun uğruna ölümü göze alabilmek.
Dostluğun,kankalığın bir insana asalet adına yaptırabileceği unutulmayacak fedakarlık.
Henüz okumamış olanlar için fazla detaya girmek istemiyorum,tüm heyecanı,tüm sürprizleri okuyarak yaşayın diye.


Modern bir ailede yaşayan Leyla ile ,kitabın başından daha bir piç olarak dünyaya geldiğini öğrendiğimiz itelenen kakalanan Meryem'in hikayesi,uzun zaman aklınızdan çıkmayacak sanırım. Hele
Leyla'nın,kadınların girmesinin yasaklandığı bir hastanede,anormal şartlarda bir operasyon geçirmesinin(tadınız kaçmasın diye ipucu vermiyorum) tüm vahşeti ve acısı iliklerinize işleyecek okurken.
KHALID HOSSEINI


İlk kitapta,kaçışın kurtuluşun yolu Amerikan rüyası idi,oraya kaçarak canlarını kurtarmışlardı.Bu kitapta da nihayet Amerika'nın Taliban'a karşı çıkışı,Afganistan'a girerek bu gidişe bir dur demesiyle rahat nefes alan Afgan halkını okuyoruz.
Yazarda,halen yaşamakta olduğu Amerika'ya (son derece doğal karşılanabilecek) bir sempati ve minnet duygusu olduğunu görmemek mümkün değil.
Kabil'in duvarlarının arkasında yeniden parlayacak bin muhteşem güneşi görmek adına,vatanını terkeden yüzlerce binlerce Afganın,Amerika'nın getirdiği özgürlük ile vatanına geri koşmasını buruklukla okudum.
Kitabın arka kapak yazısında bulunan bir cümleyi yazmak istiyorum “Nereye giderseniz gidin, ülkeniz peşinizden gelir. Artık siz orada yaşamasanız da o içinizde yaşar."
Afganistan'ın Hosseini'nin içinde yaşadığı gibi...

2 yorum:

  1. Sevgili Tüliş,
    O kadar güzel anlatmışsınız ki...Kitabı okumadım...Aslına bakarsanız Uçurtma Avcısı'nı da okuyamadım henüz..Sırada o kadar çok kitabım var ki,henüz Tutunamayanlar'ın üzerinde çalışıyorum büyük bir keyifle.Bir çırpıda okunacak kitap değildir Tutunamayanlar..Bitirmek kısmet olursa sizin gibi Atatürk Türkiyesinde yaşadığıma bin kere daha şükretmek için bu kitabı okuyacağım.Çok aydınlıksınız sevgili Tüliş...Uzaktanda olsa sizi tanıdığıma memnunum.

    YanıtlaSil
  2. Evrim,Tutunamayanlar,iki gecede Masumiyet Müzesi gibi kalın bir romanı bitiren benim için bile çok zor bir kitaptı.Hatta kendime ihanet ederek çoğu kez elimden bırakıp sonra geri döndüm ve sanırım bitirmek üç ayımı falan aldı bu nedenle.Bitirdiğimde de oh iyi ki okumuşum diyemedim.
    Nedense bir türlü sevemedim.
    Umarım sen seversin.
    Bu arada,eğer okumak istersen önce Uçurtma Avcısı ile başla derim...o daha bir naif,daha bir duygusal daha bir derin...
    Sevgiler.

    YanıtlaSil