sağtık

KOŞ METE KOŞ,VUR METE VUR

Her ne kadar bu sene artık hiç bir yerli projeyi izlemeyeceğiz,Ezel'le yetinecek,CNBC-e dizileriyle devam edeceğiz diye bir karar aldıysak da ailece,Osman'ın masa altında ağladığı o sahnede(hem de tam o sahnede) bu diziyle karşılaşıverince olan oldu.

Osman'ın oyunundaki inandırıcılığa inanamayarak ekrana kilitleniverdik ve sonra sulugöz Türk ailesinin birer bireyi olarak konu da bizi içine çekiverdi ve bu diziyi de izlenecekler listesine aldık.

Tabii,tv-sinema okumuş olmanın verdiği teknik tiklerimle,her zamanki gibi,bir sürü ayrıntıyı eleştire eleştire,saçmalıkları anında saniyesinde tesbit edip ev halkımın kafa etlerini yiye yiye,ne kadar izleyebilirsek.

Tamam konu enteresan,güzel.İnsanı içine alıyor,milletcek dramı,acıklı aile trajedilerini izlemeye bayılırız da üstelik milletce. Yine de izlerken,bir çok şey beni rahatsız edip duruyor.

Bir kere şu Mete meselesi. Meteyi oynayan Aras Bulut İynemli'yi,aslında Beren Saat'li cips reklamından biliyoruz,hani şu cipsi Beren'e doğrultup,onu sahile hüpleten genç.(Ne o?Yoksa bilmiyor muyuz?Bir tek ben mi dikkat etmişim yoksa?)

Oyunculuğunu da çok başarılı bulduğumu söylemeliyim.Henüz çok genç ama biraz ilerde,oyunculuk açısından oldukça avantajlı olan ses tonu sayesinde,harika roller oynayabilir.E

krana fazla uygun olmayan burun yapısı ile de biraz oynayıp,burun kemiğini biraz daha inceltirse,yüzüne yakın çekimlerde seyirci burnuna takılmadan daha rahat izler diye düşünüyorum.(Hay allah,ne anlatacaktım,neyden sözediyorum!)

Berrin'i oynayan genç kızımız ise her nedense sürekli bir nezle,sürekli bir sinüzit muzdaribi halindeki sesini daha iyi kullanmayı öğrenir diye umuyorum.Yaşına göre oldukça tok bir ses.Ancak bu burun tıkanıklığı müzmin korkarım.

Bana en sevimli gelen Aylin...Saçlarını iki yandan tutturup sırt çantasının askılıklarına asılan kollarıyla çok sempatik geliyor.

Ve Osman tabii ki ya!

Çocuk,neşeden çok kederi oynamak için yaratılmış.Koşturup sevinçli olduğu sahneler sanki daha bir zorlama ama ağladığı,hıçkırarak konuştuğu sahnelerde,resmen oynamıyor,yaşıyor.

Bu yaşta,bu şekilde kendisini seslendirip,bir de ağlayarak repliğini söyleyebilmesi çok şaşırtıcı. Osman sanki sahici değil,Osman sanki herkesi kekleyen bir cüce.Çocuk rolüne girmiş büyücü falan.

Hepimizin hayatında ,birer Neriman Yenge var değil mi? Benim her iki amcamın da,hatta dayımın da karısı mesela o.

Soğuk,şefkatsiz,patavatsız,vurdumduymaz,fesat,dedikoducu,hatta nalet.

Çoğumuzun çevresinde,belki bu satırları okuyanların bizzat ailesinde birer Caroline var ya da geçmişte olmuştur.

Birer Ali Akarsu da olmuştur mutlaka yakın çevrede.Belki birilerinizin babasıdır birebir,Ali Akarsu.

Birilerimizin anneannesi,babaannesi tıpkı Hasefe Hanım'dır mutlaka. Evet doğal karakterler.

İstanbul Üniversitesi civarındaki ve Beyazıt kampüsü içindeki sahneleri izlerken özellikle nostalji adına çok şey yaşıyorum. Benim okulum,benim kampüsüm,benim mekanlarım,benim anılarımın geçtiği duvarlar,benim tarihim,benim sokaklarım,benim yaşadığım sağ-sol çatışmaları,benim yaşadığım sloganlar,taşlı sopalı kavgalar...1967'lerdeki kavgalar,1990'lara pek de değişmeden taşınmış,en azından bunu görüyorum.

Projede kullanılan eski arabalara,eski kostümlere de hastayım ayrıca.Malumunuz,Yeşilçam Çocuğuyum Ben

O saçlara,kıyafetlere,çoğu bir zamanlar evimizde yer alan sehpalara,vitrinlere,şekerliklere,vazolara hastayım. Ama dedim ya işte,beni rahatsız eden bir şeyler de var.

Ali'nin sınır tanımayan vicdansızlığı mı desem?

Şuursuz pervasızlığı mı desem?

Hayır tam da bu değil,bu tip çok baba var her toplumda.Sorumsuz,bencil,duyarsız,acımasız,sevgisiz...

Beni asıl rahatsız eden şey Mete.

Mete'nin her bölümde,deliler gibi,ipini kopartıp bir yerlere koşması. Deliler gibi,kendisini kavgaya,şiddete adaması.

Tamam,verilmek istenen mesaj anlaşıldı,onu biliyoruz,babasından gördüğü şiddet nedeniyle,o da aynı şiddeti etrafına uyguluyor,bildiği tek dil bu.

Fakat biraz dozu kaçmış değil mi sizce de? Amcasına yumruk,hatta karnına tekme,babasına yumruk,okulda arkadaşına yumruk falan.

Mete her bölümde koşuyor,Berrin peşinde.Nezleli sesiyle Mete duuur diye çığırırken görüyoruz.

Mete her bölümde birilerine yumruk sallıyor. Mete,kendisine olağanın dışında aşırı yakınlık gösteren müzik öğretmenine aşık.

Müzik öğretmeninin gereksiz okşamalarla,çocuğun aklına zorla karpuz kabuğunu sokması da başka rahatsız edici bir şey. Yani anlayışlı öğretmen başka bir şey tabii,sürekli bir öğrencisini hedef alıp sınıfta onu onore eden,her konuşmada ya yanağını ya kolunu okşayan öğretmen de ayrı bir şey.

Üstelik duygusal yönden henüz olgunlaşmamış yaşta ve sevgiye aç bir gence karşı biraz fazla aşırı bir yakınlık. Kaldı ki bir de genç nesilin daha bir iri, bedenen şimdikilerden çok daha gelişmiş olduğu o yıllarda.

Mete'yi örnek alabilecek,henüz kişiliği oluşmamış binlerce genç var ülkede.Belki aynı ailevi dramı yaşayan,belki de sadece etrafı tarafından ezilen veya horlanan.Birilerine bir yumruk atıp rahatlama hayalleriyle gece başını yastığa koyan.

Bundan sonra durmayacağım diye koştuğu sahnede,onu birebir taklit etme hevesiyle,ben de Mete gibi olacağım kimseye eyvallah etmeyeceğim,karşıma çıkana yumruğu çakacağım diye taklit edebilecek binlerce genç var. Aile dramları,engin konu.

Senaristler için,aile içi problemleri konu almak her zaman bereketlidir,binbir türlü dram,binbir türlü yaşam var çünkü.

Fakat,bir dramı işlerken de ,duyarlı olmak,mesaj kaygınız olsun ya da olmasın,ne olursa olsun,prime-time'de yayınlanan bir dizide,gençlerin rol model olarak alabileceği karakterleri oluştururken,ince eleyip sık dokumak lazım.

Şimdi,ne yapalım peki,Mete sürekli efendi çocuğu mu oynasın yani,diyecek olanlarınız da var.Doğrudur,bunu ben de düşündüm,çoğu genç,babasının metresini eve getirmesine,babasının kardeşlerine ve annesine yaptığı bunca zulme tepkisiz kalamaz. Hele de ailenin koruyan kollayan erkeği görevi ona düşüyorsa.

Ama en azından,babasına yumruk atması,amcasının suratına patlatması hoş değil. Farklı bir yorumu olabilir isyan etmenin de...

Üniversitedeki öğrenci olaylarında,hiç polisin gelmemesi şaşırtıcı. Berrin'in avukatın bürosunda ses bombasıyla yaralandığı zaman da aynı şekilde,hiç polisin gelmemesi,olayları soruşturmaması,gençlerin ifadesini almaması enteresan. Cemile,Caroline'i bıçakladıktan beş dakika sonra siren çala çala olay yerine gelen polis ekipleri,öğrenci olaylarına pek karışmıyorlar anlaşılan.

Yine Berrin'in,Ülkücü Kürşat tarafından saçından çekile çekile sürüklenmesinin ardından,Berrin'in hakkını aramaması,şikayetçi olmaması...

Babası metresini eve getirdiği zaman da aynı şeyi düşündüm,okumuş kız,elinin altında bir avukat da var.Hiç mi avukata sormaz,bu durumu hukuki olarak ne yapabiliriz diye?

Bildiğim kadarıyla,o yıllarda zina suçu diye bir şey vardı.Bir kadın,kocasını veya koca karısını polis eşliğinde aynı mekanda bastırıp,zinadan hapse attırabiliyordu. Böyle bir kanuni hakkın olduğu yıllarda,ne Berrin'in ne Cemile'nin,bu hakkını kullanmak için herhangi bir girişimde bulunmamaları da enteresan.

Fakat o yılların ambulansını bile bulup projede kullanmışlar ya,vay be dedim.Çok güzel yakalanmış ayrıntılar var ,helal olsun.

Son bir not,diziye adını veren cümle,malumunuz,Erkin Baba'nın meşhur şarkısının ismidir.

Öyle bir geçer zaman ki..

Dediğim,aynıyla vaki

Birden dursun istersin,

Seneler olunca olunca mazi...

Hani en azından,Erkin Baba'nın 80'lerde piyasaya sürdüğü bu muhteşem şarkı,onun sesinden dizi jenerik müziği olarak kullanılsaydı keşke.

Hem sözleri de pek uyuyor.

günlere bakarsın katı katı

üzerine çekersin perde

yoldan geçenler var da

her akşam gelenler nerde

kara yazı yazıldı sanma

insanın da kaderi böyle

öyle bir geçer zaman ki

dediğim aynı ile vaki

5 yorum:

  1. Hatice Güner Kılıç3 Kasım 2010 23:29

    Tülin ,yine harikasın....
    Dizinin takipçilerindenim..
    eskiyi anımsatıyor.dizideki kullanılan eşyalara bende pür dikkat bakıyorum..
    koltuğundan masasına kullanılan peçetelere kadar...
    Osmana bayılıyorum...
    nedense onlarla ağlıyor anlarla gülüyorum.. şişşt ağladığımı çaktırmıyorum aramızda kalsın ttmmı :))
    Bir dizi bu kadar güzel anlatılırdı.. gözlerinden öpüyorum yüüüraane saalıgg...:))

    YanıtlaSil
  2. Hatice Güner Kılıç3 Kasım 2010 23:32

    ikidir Tülay yerine Tülin yazıyorum farkındayım..
    klavyede Y harfimiz bozuk.. o bakımdan Y Y Y :))

    YanıtlaSil
  3. Evet Hatiş insanı...=)) Burdan da anlaşılıyor ki bu sene pek bir IN olacağım.
    Bu arada bizim klavyede de CE yok,onun yerine Ş basıyorum ismin ondan Hatiş şeklinde çıkıyor zannımca.
    Ben de gözlerinden öpüyorum.Arada kankan olacak o Hico insanını da yolla buraya...sevgiler.

    YanıtlaSil
  4. way way amma çene var kız sende...
    gerçi şikayetçi değilim.
    akıp götüren yazıların çok güzel. birde baskıya versende böle ekrana şaşı beş bakmadan okusak :D

    YanıtlaSil
  5. Nur insanı,baskıya maskıya vermiyorum taam mı,beni ne yayınevleri,ne büyük gazeteler istedi de ben gitmedim bi kerem taaam mııııaaaaa?!!!
    (erişemediği ete mundar diyen simil:)

    YanıtlaSil