sağtık

AVATAR...AVUSTRALYA'DA ABORJİNLER,PANDORA'DA NAVİ'LER

 
Bu filmi izledikten sonra,bir daha bilim kurgu adı altında sunulan hiçbir filmi beğenmeyeceğinize garanti veriyorum.
Bu filmdeki teknoloji ve görsellik sinema seyircisinin çıtasını öyle bir yere taşıyor ki,Avatar’dan gayrı her şey size basit,ilkel,yetersiz,tatsız tuzsuz gelecek.
Eleştirmek,yerden yere vurmak,eksikleri,mantık hatalarını yazmak daha kolaymış.
Eleştirilecek hiçbir şeyi olmayan bir filmin kritiğini yazmak zormuş yahu.
Ne anlatabileceğimi bilemiyorum.
Pandora gezegeni her ne kadar insan hayalinin canlandırabileceğinden çook daha ötede ise de yine de gerçeklik duygusundan bir an bile kopmayışınız ilginç geliyor.
İmkansız görsellik öylesine inandırıcı ki.
Bitkiler ve hayvanlar öylesine gerçek dışı ve öylesine olabilirmiş gibi geliyor ki. Şeffaf ve rengarenk bir gezegen.

Oralı olmak istedim film boyunca.
Na’vi olmadığıma eseflendim.Kafamın arkasından sarkan kuyruğumun saçaklarıyla,gezegenimdeki tüm canlılarla iletişim kurabilmek istedim.
Torku’yu okşamak istedim.
O tek binicili kuşlara binip uçmak istedim.
O şeffaf sularda yüzmek,o ışıldayan çimenlerde koşmak istedim.
O koskocaman bal rengi gözlerimle o ışıldayan gezegeni seyretmek istedim.

Görselliğin,teknolojiyle birleştirilebileceği son nokta.Hala gidip görmediyseniz,büyük hata.
Ses efektleri,filmin kahramanlarının sıra dışı görüntüleri,bilindik bir konuyu inanılması güç bir inandırıcılık ve inanılması güç bir görsellikle destekleyen anlatımı,çok güzel.
“Kendi ırkıma ihanet eder miydim” sorusuna cevap arayacaksınız.
Tüm savaş bitince er Jake Sully ne yapacak diye merak edeceksiniz.
Na’vi olabilmesi için sürekli o tabut benzeri yatağın içine girmesi gerekecek,ona bunu kim ve nasıl sağlayacak,ne olacak diye heyecanlanacaksınız.

AVATAR ADI NERDEN GELİYOR?

Avatar,Hint mitolojisinde,tanrıların yeryüzüne indikleri zaman büründükleri cismani şeklin adı.
Dijital ortamda ise,gerçek yüzünü deşifre etmek istemeyen kullanıcıların seçtikleri ve kendilerini ifade ettiğini düşündükleri her türlü fotoğraf.
Sonuç olarak kendi gerçek görüntüsünü kullanmak istemeyenler için bir çıkış yolu olarak kullanılan bir terim.
Filmde ise 2154 yılındaki insanoğlu,öyle bir teknolojik ilerleme içindedir ki,hep uzaylıların saldırısına veya işgaline uğrayan dünyalılar,bu kez uzaydaki başka bir gezegeni(Pandora) işgal altına almıştır.(Tabii ki kim?Amerikalılar!)

Gezegende,insanlık için nedense çok değerli bir maden vardır,çok nadir ve çok pahalıdır ve madenin kaynağı,Pandora’nın yerli halkı olan Na’vi lerin kutsal ağacının tam altındadır.
Bu kutsal ağaç Amerikan emperyalist askerlerinin alay konusu olmaktadır.
Na’vi’leri ilkel ve saldırgan bulmaktadırlar ve onların sıradan bir paganist yaklaşımı içinde ağaca kutsiyet addettiklerini düşünmektedirler.
Onları eğitmeyi başaramadıkları için DNA oyunlarıyla karma bir ırk yaratırlar laboratuarda ve bu oluşan yeni yaratığa da AVATAR adını verirler.
Bu simgeler bir araya geldiğinde,Cameron'un, Amerika'nın kendisini bir çeşit tanrı gibi görmesi ve bir başka gezegende bu tanrının görünen yüzünü de Avatar olarak adlandırması düşüncesi üzerinden bir eleştirel film yapmış olduğu da düşünülebilir.

AVUSTRALYA ABORJİNLERİ VE NA'Vİ'LER

Filmin yönetmeni de olan senaristi James Cameron,Na’vi leri yaratırken,Aborjinlerden hayli ilham almışa benziyor.
Avusturalya Aborjinleri

Çünkü her iki ırk da,vücutlarına sadece boyalarla süslüyor ve doğal ürünlerden yapılmış aksesuarlardan başka bir şey giyinmiyorlar,ağaç dallarından veya liflerinden yapılmış köylerde yaşıyorlar.

Yine her iki ırk da,doğa ile bir şekilde ruhsal iletişime geçiyor ve doğa ile konuşabiliyorlar.

Tek farkı,Aborjinler bunu beyin dalgalarıyla yapabilirken(bkz.Marlo Morgan-Bir Çift Yürek) 
 Na’viler saç kuyruklarının ucundaki sinir hücreleri içeren püsküllerle yapıyorlar.

Her iki ırk da doğaya sadece ihtiyaçları olduğu zaman zarar veriyorlar o da beslenmek veya barınmak için.Bunu yaparken de doğadan izin alıyorlar.

Yok olan her şeyin tekrar doğaya dönerek sonsuz döngüde bir şekilde yer aldıklarını düşünüyorlar.

Yani sonuçta her iki ırk da bilge ve ruhsal gelişimini tamamlamış bir ırk.
Filmdeki kutsal ağaç da onların bu değer verdikleri doğa ruhunun özünü temsil ediyor.Bir çeşit tanrı diye askerlerce alay edilen ağacın aslında işte böyle bir simgesel gücü var.

Aborjinler de çağdaş yaşam ve teknoloji adı altındaki emperyalist dayatmalara fazla dayanamadıkları için bu gün artık yok olmuş bilge bir ırk.
Yüzde yetmişden fazlası misyonerlerin amansız çalışmaları ile 

Hristiyanlaştırılmış ancak geri kalanların ço ğu İslamiyet’i tercih etmiş.
Yani ne yazık ki onlar Na'vi ler kadar şanslı bir ırk olamamışlar gerçek hayatta.

HENÜZ FİLMİ GÖRMEMİŞ OLANLAR İÇİN KONUSU

Bacaklarını dünyadaki bir savaşta kaybetmiş olan er Jake Sully de,Pandora gezegenindeki bilim üssüne getiriliyor.Çünkü,bilim insanları,Na’vi ırkının DNA'sı ile insan DNA'sını birleştirip,insan beyni tarafından yönetilen ama bedeni tamamen Na’vi olan yeni bir ırk yaratmayı başamışlar.

Bu yeni ırka da Avatar adı vermişler,işte yukarıda yazdığım sebeplerin çağrışımından dolayı.
 Jack’in ağabeyi bir şekilde ölmüş ve Avatar’ı da o olmadan canlanamıyor çünkü bir takım elektrotlarla falan DNA bağı kuruluyor.


Bu yüzden ölmüş ağabeyiyle arasında DNA uyumu var diye ağabeyinin yerine bu konuda hiçbir eğitimi olmadığı halde Jake’i kullanmak istiyorlar.
Jake için bu çok eğlenceli bir deneyim oluyor önce,çünkü avatarının içine girip koşabiliyor,olmayan bacaklarının acısını çıkartıyor.


Birliğin Albay’ı ona,bir şekilde Na’vi lerin içine sızıp kendisini onlara kabul ettirir ve köylerini başka bir yere taşımalarına onları ikna ederse (ki bu şekilde madeni rahatça ele geçireceklerdir) onu dünyaya göndererek çok pahalı olan ameliyatını yaptıracağını ve yürümesini sağlayacağını vaat eder.

Jake aslında bir köstebek,bir hain,bir ajan olarak girer Na’vi lerin içine ama sonra onlardan öğrendiği yaşam felsefesi,inanılmaz deneyimler ve insan olmasına rağmen bir Na’vi kızına aşık olması sonucu,kendi ırkının maddi çıkarları uğruna göze alınan bu görevi sorgulamaya,kendi ırkıyla yarı DNA kardeşi olduğu Na’viler arasında bir seçim yapmak zorunda hissetmeye başlar ve büyük savaş başlar.


Cameron'un Alien (Yaratık) filminde de başrol vermiş olduğu 61 yaşındaki aktrist Sigourney Weaver'a bu filminde de yeniden bilim insanı rolü vermiş olması da bana Çağan Irmak'ın bir türlü vazgeçemediği Şerif Sezer'i hatırlattı.

Filmin sonu açık bırakılmış yani tatmin edici bir sonla bitiyor ama mantıksal yönden ikincisi,üçüncüsü çekilebilecek şekilde bitirilmiş.

J.Cameron,açık yüreklilikle kendi askerini kendi komutanını kötü adam olarak gösterebilmiş,hiçbir şekilde milliyetçilik vatanseverlik,kahraman Amerikan ordusu yaşasın gibi tuzaklara düşmemiş.

Film bir şekilde Amerikan emperyalist bakış açısının taraflı eleştirisi olarak da izlenebilir.


Filmi seyrederken bu robot askerler Irak savaşı zamanında yapılabilmiş olsaydı,Amerika bu gün Ortadoğu’da çoktan elli yıldızlı Amerikan bayrağını dikmişti diye düşünmedim de değil…

2 yorum:

  1. Merhabalar
    Gerçekten ilginç bir blog hazırlamışsınız.
    Blog şablonunuzu da değiştirirseniz bence çok daha güzel olur.
    Hayırlı akşamlar diliyorum

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Suz-i Dilara,çerçeveden çok resmin kendisine ilgi duyanlar için elimden geldiğince sade bir şablon kullanmaya çalışıyorum.Zarftan çok mazrufa bakmasını bilenler için.Aramıza hoşgeldin.sevgiler.

    YanıtlaSil