sağtık

HEM OKUDUM HEMİ DE YAZDIM

Son zamanlarda deli gibi kitap okuyorum.Her zaman deli gibi kitap okumuşumdur ama bu aralar sanırım azıtmış durumdayım.Son okuduğum kitapları sayayım mı? Empati------Adam Fever Yüreğim Seni Çok Sevdi----Canan Tan Masumiyet Müzesi-----Orhan Pamuk Kara Kitap------Orhan Pamuk Aşk------Elif Şafak Bit Palas----Elif Şafak Siyah Süt----Elif Şafak Araf----Elif Şafak Baba ve Piç----Elif Şafak Alacakaranlık----Stephanie Meyer Yeni Ay---- Stephanie Meyer Tutulma---- Stephanie Meyer Şafak Vakti---- Stephanie Meyer Cehennemde Balo Geceleri---- Stephanie Meyer ve beş değişik Amerikalı Yazar.. Gümüş Yaz Gümüş Kız----Buket Uzuner Tevratın Şifresi---‘(Unuttum yazarını,ödünç almıştım,geri verdim) Sakkara’nın Kumları(Bu da aynı ödünç seriden…yazarını hatırlamıyorum) Üçkağıtçı----Orhan Kemal Tabii hepsi ayrı tür,hepsi ayrı lezzet.Bir de bende,iki kitabı aynı anda okuma gibi bir alışkanlık da var.Gündüz kitabım,gece kitabım falan ayrıdır bazen. Tüm bu yukarıdakiler içinde size şiddetle önerebileceğim birkaç tanesi var tabii. Ama önce şunu söylemeliyim ki Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’ni on yılda tamamladığını öğrenince,içimden bir ooohh çektim ki sormayın.Hani beni sürekli okuyanlar bilir,biri tamamlanmış,biri de netbook’umda sürüklenip duran ve bir türlü bitiremediğim toplam iki kitabım var.Neden bazen ilham perilerim beni terk ediyor diye hayıflanıp umutsuzluğa kapıldığım bir zamanda,bunu öğrenmek bana ilaç gibi geldi .Pamuk gibi bir edebiyat ustası bile bir romanı on senede bitirebiliyorsa,ben kimbilir kaçıncı yüzyılda tamam ederim.(Yazarınız burada kendini Pamukla karşılaştırarak yüceltme sanatını icad etmiştir) Konuyla alakasız bir bilgi daha,Pamuk kitaplarını el yazısıyla yazıyormuş. Söz Pamuk’tan açılmışken,hemen anlatmam gerek yoksa çatlarım.Benim Adım Kırmızı ile başladığım Pamuk dünyasına daha sonra Kar ile devam etmiştim.Ardından Masumiyet Müzesi ve Kara Kitap geldi.Bunlar yazarın yazma sırası değil,benim onu keşif basamaklarım. ROMANCI İLE EDEBİYATÇI ARASINDAKİ FARK Daha Benim Adım Kırmızı’yı okuduğumda dedim ki işte “Edebiyat” tanımlamasının tam karşılığı budur.Romancılıkla Edebiyatçılık tamamen farklı şeyler çünkü. Okumuşsanız bilirsiniz mesela Dan Brown’ın romanları,tipik Amerikan romancılığına örnektir.Betimlemeler,tasvirler (zaten ikisi aynı şey),benzetmeler,ruh tahlilleri,karakter tahlilleri,anlatılacak hemen her nesnenin,tanıtılacak hemen her mekanın,kahramana yaptırılacak hemen her hareketin önünde upuzun cümlelerden müteşekkil betimlemeler yoktur. Yazar,durumu verir,konu kahramanların algıları ve diyalogları üzerinden yürür.Yazar kendisini hiç hissettirmeden,kendi yargılarını veya görüşlerini okuyucuya asla belli etmeden,sadece yarattığı karakterlerin tipik özelliklerine uyan diyaloglarla sürdürür hikayesini. Olan her şeyi,nesnel bir kameranın gözünden izliyor gibi hissederiz biz okuyucular.Bir belgesel gibi,yorumsuz ve objektif.Her sahneyi gözümüzde bir Hollywood filmi gibi canlandırabiliriz.Yazarın kendisini kitabın içinde asla hissetmez,onu tanıyamaz,hayata bakışını belki ancak diyalogları zorlayarak yakalayabiliriz. Bu tür aslında okuyucuyu en az yoran,en çok sürükleyen,tamamen aksiyonun içine çeken türdür. Ben buna nesnel anlatım diye isim veriyorum. Romancılık diye tabir ettiğim de bu. Bir de ,Gabriel Garcia Marquez,Balzac,Orhan Pamuk,Elif Şafak gibi yazarların eserlerinde görülen bariz EDEBİYAT türü vardır. Edebi bir eserde olması gereken ne varsa yer alır.Betimleme,tasvir,yargılar,hayat görüşü,ruh tahlilleri,karakter tahlilleri,konuşan nesneler,kıyaslamalar,kişileştirme,konuşturma,abartma,şiirsel atmosfer, insanı çileden çıkartacak kadar çok ayrıntı. Bazen cümlenin sonuna geldiğinizde başını unutacak kadar iç içe geçmiş benzetmeler,tanımlamalar,tamlamalar…Sanki yazar da düşüncelerinin fırtınasına kapılmış ve bir türlü asıl anlatmak istediği şeye,özneye varamamış,bu nedenle bir cümle deryasında ordan oraya sürüklenmektedir hissine kapılırsınız.İlk okumada anlaşılması zor,bazen tekrar tekrar okuma gerektiren bir sayfa uzunluğunda cümleler vardır.Bir cümleyi okuyup bitirdiğinizde,neredeyse ayrı bir hikaye okumuş ve nihayet sonuna gelmiş gibi hissedersiniz. BİZDEKİ SAĞLAM EDEBİYATÇILAR Evet,gönül rahatlığıyla diyebilirim ki,Yaşar Kemal,Orhan Pamuk ve Elif Şafak,Türkiye’nin gerçek “Edebiyatçıları”dırlar. Yaşar Kemal ara ara bazı eserlerinde oldukça sadeleşmiş ifadeler kullanmışsa da,Pamuk ve Şafak’ın İflah olmaz bir ayrıntıcı sanatsal anlatım biçimleri var. Her ikisinin de romanlarını,elinizde kalem olmadan okuyamama gibi bir durum oluşuyor.Çünkü,saptamalar,yargılar,yargıları açan cümleler,tekerlemeli ve tekrarlı tanımlamalar bazen unutmak istemediğiniz cümleler olarak karşınıza çıkıyor ve mutlaka altını çizmek gereği duyuyorsunuz. Bu kadar harikulade bir dilsel ve düşünsel zenginliğe rağmen,ne yazık ki,konunun özünden uzaklaşmak gibi bir tuzağa düşen fanatik edebi yazar,okuyucuyu da gereksiz ayrıntılarla ne kadar çok sıktığının belki de farkına varamıyor. Şunu diyebiliriz ki,her iki yazar da bazen çok sıkı bir konu bulamasalar da,dilsel zenginliklerini,düşünsel renkliliklerini sıradan bir konuya kanalize ederek,sadece edebiyat yapmak adına roman yazabiliyorlar,ki,bakınız Elif Şafak Bit Palas,Siyah Süt.Bakınız,Orhan Pamuk Kara Kitap,Masumiyet Müzesi. Yani konu tırışka ama anlatım süper.Konunun nereye bağlanacağını merak ediyor ama sonunda bir tatmine ulaşamıyorsunuz,zaten nefes nefese de gitmiyor,merak duygunuz kitabın başından sonuna kadar dipsiz kuyularda uykuya çekiliyor.Sadece anlatımın güzelliğine,ayrıntıların başarısına,tanımlamalar ve benzetmelerin,yakalanmış minik enstantaneleri anlatımdaki başarının lezzetine kapılıyorsunuz. Yok anlatım nesnel olsun,bana konu lazım,sürüklenebildiğim kadar sürükleneyim diyorsanız,o zaman yukarıdaki kitaplardan özellikle Stephanie Meyer imzalı olanları,Adam Fever ustayı,deli gibi tavsiye ederim. “Sıra dışı konuları sıradan anlatım” ı , ” Sıradan konuları edebi anlatımlar” a tercih ediyorsanız,Amerikan edebiyatının son örneklerini okuyun derim. Altın Pusula serisi,Alacakaranlık serisi,Harry Potter serisi,Dan Brown kitapları,Adam Fever kitapları tam size göre. Ama sadece bir türde yetinmeyin yine de.İster edebi olsun,ister aksiyon,hakkında fikir yürütebilmeniz için mutlaka her türü okuyun. Son bir söz, hani bir zamanlar pembe diziler,beyaz diziler vardı,konu hep aynıydı,ilah gibi güçlü kuvvetli karizmatik genç adam,kendine hiç güveni olmayan ama aslında içinde cevherler parıldayan genç kadın ve ikisinin arasındaki fırtınalı aşk.İsimler,mekanlar,fiziksel özellikler,ülkeler değişirdi ama ana omurga hep aynıydı.İçi boşaltılmış sıradan ve tırışkadan aşk hikayeleri. İşte Canan Tan,son çıkardığı romanıyla( ve aslında kendisinin ilk romanıdır) bu beyaz dizilerin pembe dizilerin kıvamında yeni bir tırışka aşk romanı yazarı olarak hayli ilginç bir okur kitlesi sahibi olacak,söylemedi demeyin. Yine de benim acımasız eleştirimi fazla ciddiye de almadan aslında kitabı kendiniz okuyun,sonra burada yorumlarınızı yazarsınız. Sizi seviyorum anacııım,hadi gidiyorum,daha önümde uzun yıllar sonra bana Nobel getirecek bir türlü bitemeyen bir roman var,onu yazmaya gidiyorum,hoşçakalın,kitap okumadan uyumayın…

1 yorum:

  1. Canım sabırsızlıkla bekliyorum Nobel ödülü getirecek romanını:)

    YanıtlaSil