sağtık

KALBE TEKNOLOJİ DEĞMEMİŞTİ HENÜZ...

Seni uzaktan sevmek,aşların en güzeli....diye bir şarkı vardı bir zamanlar..Belki de 30 yaş üzeri pek çoğumuzun aşk biçimini anlatırdı bu şarkı. Sevdiğini bir kez olsun görebilmek için çekilen o eziyetler,el altından mektup yollamalar,gizli bakışmalar,bir yerlerden telefon bulup gizlice aramalar.. Sıralara,ağaçlara kazılan üstü örtülü aşk ilanları..
Zaman ilerledi..Sevdiklerimizin suretlerini cep telefonlarının ekranlarına,bilgisayarlarımızdaki sanal albümlere hapsetmeye başladık önce.. Artık onun sesi olmasa da olurdu,mesajlaşma diye bir şey çıkmıştı.Bir kelimeyi,bir cümleyi söylerken,sesinin tonu,yüzünün ve gözlerinin ifadesi olmasa da olurdu artık... Dıt...dıt...mesaj geliyordu ve ne dediğini ekrandan okuyup,yüzünü ve sesini önemsemeden,ya da sadece hayal ederek kabullenir olmuştuk her şeyi. Ağaçlara,sıralara kazınan kalpler,artık dijital elektronik post card larda tekrar hayat bulmuştu. Sonra kameralı sohbetleri keşfediverdik..Ne kadar uzakta olursa olsun,işte açıyorduk web-cam i ve pc mizin üzerindeydi artık o aşık olduğumuz suret.. Kokusunu,tenini,ellerinin sıcaklığını boşvermiştik artık.Piksel piksel yüzümüze gülümsüyordu ya ordan,bilgisayar ekranından..o da yeterdi bize. Sonra zamanla unuttuk birlikte martılara simit attığmız gemi güvertelerinin iyot kokulu aşk nefesini.Mahalleye yakın yerde birbirimizden kaçamak öpücüklerle ayrılmanın benzersiz heyecanının yerini ,smileyler aldı,muucck yazan sembolleriyle. Dijital davetiyeler yolladık eşe dosta,evleniyoruz,sözleniyoruz diye.. Dijital kameralarla çekilen düğün fotoğraflarımızı da hapsettik sonra o pc lere.. Artık yanyana idik ama bir şeyler eksikti..Bir şeyler yolunda gitmiyor muydu ne? Azıcık dayanıp,sonra bizler de o eski sevgilerin artı k yaşanmadığını söyler olduk sağa sola. Çünkü ten vardı eski sevgilerde..Böyle her canın istediğinde,onun kalbini kırmak,onun kalbini acıtmak için mesajlara saldırmıyordu eski sevgiler.Onu bir kez daha görene kadar iyice düşünüyor,hata yapacaksa bile bundan dönecek kadar vakti oluyordu. Her özlediğinde,seni çok seviyorum mesajlarıyla pörsütemiyorlardı sevgi sözcüklerini.Yanyana,dizdize gelemeden birbirlerinin gözlerinin içine bakamadan bunu ifade etmenin bir yolu yoktu çünkü.. Kalplere teknoloji değmemişti henüz. İlişkiler yanyana,ten tene,göz göze yaşanıyordu ve o gözlerin seni aldatması zordu.O sıcak ellerin sana dokunuşundan anlıyordun ne hissettiğini.Kandırılman zordu. Hasrettin sevdiğine ve bu hasret ancak evlilikle veya nişanlılıkla biraz deva bulabiliyordu.Tek çaren,onun bedenen ve ruhen yakınında olmaktı.. Kalplere teknoloji değmemişti henüz... Sevgini cepten ya da netten şarkı göndererek değil,aşktan titreyen sesinle söylemeye çalıştığın, " seviyorum seni
ekmeği tuza banıp
banıp yer gibi"
mısralarıyla ifade edebiliyordun... Seslere teknoloji değmemişti henüz... Yatak odana teknoloji değmemişti... Dijital kalp pilleri üretilmişti evet,ama dijital kalp çarpıntısı,yapay kalp acısı üretilemedi... Üretilemeyecek!
Kalbin sesindir.
Onu ancak canlı sevgilerle yaşatacaksın. Saçların çok hoş yazmadan,mesaja...saçlarına dokunacaksın.
Güzel gözlüm diye kaydetmeden rehberine,gözlerine kendi gözlerinle dokunacaksın.. Kalp kanıyla ve tüm sıcaklığıyla yaşamaya devam edecek.. Sen bileceksin.... ...ama yapmayacaksın.. (Bu yazı sanal ortamda,klavye ve tuşlarla yazıldı..Ama dijital olmayan bir kalbin sesiyle)
(Tuliş...sakız çiğnerken de düşünebilen kadın)

Hiç yorum yok: