sağtık

AYRIK AKIL

Yukarıdaki başlık şizofreninin tanımı.Yunancada,ayrık ya da bölünmüş anlamına gelen şizo ve akıl anlamına gelen frenos kelimelerinin birleşiminden oluşmuş. Geçende bir gazete haberi beni çok heyecanlandırdı.Şizofreniye sebep olan gen bulunmuştu.Ama tedavisi konusunda henüz hiçbir bilgi yoktu.Sadece gen bulunmuştu.Hayatta tanıdığım ve çok sevdiğim birisinde var olmuş olan o gen! Tuhaf bir betimleme.Ayrık akıl…bölünmüş akıl. Akıl Oyunları filminde hastalığın,gerçek bir hastanın gidişatını seyretmiştik. Ben o gidişatlardan birine, birebir ,gün be gün tanık olmuş birisi olduğumdan,film beni çok etkilemişti. O ayrık akıl,benim üniversitede tanıştığım sınıf arkadaşımdı.Hayatta tanımaktan en çok mutlu olduğum ve iyi ki tanımışım dediğim,iç dünyama çoook fazla şey katan,sevgi,paylaşmak,sadakat,dostluk ve sırdaşlık adına bir sürü yeni şey öğrendiğim insandı.Ne o ilk tanıştığımız günü unuttum,ne de hayatımdaki yerini. Çook ama çok zekiydi bir kere. Enteresan bir şekilde,zaten çok zeki olanlarda daha sık görülebiliyor sanırım.Zekasını kaleme döktüğünde,o kelimelerin ve cümlelerin sıradan bir öğrenci elinden dökülebileceğine inanamazdınız. Çok hassastı,çoook duyarlıydı,çoook farkındalığı vardı hayata karşı. Benim üniversitedeki iki DOST'umdan biriydi. Bir sürü ama bir sürü arkadaşın içinde dostum. Cebindeki son belediye otobüsü biletini bile ortadan ikiye böler paylaşırdı,onun bilet kutularına ne yarım biletler attığını bilirim arkadaşı uğruna.Şoför kıllanmazdı,çoğu öğrenci biletini cüzdanında katlanmış olarak sakladığından.Zaten bunu fark edip,yarım biletle yolculuk etmeyi öyle keşfetmişti.O zamanlar akbil falan da yoktu. Sadece biletini değil,cebindeki son harçlığı ,elindeki son dal sigarayı,hatta soğuk havada kaşkolununun öteki ucunu bile paylaşırdı benimle. Sonra yavaş yavaş başladı her şey.Evde otururken halisünasyonlar görmeye başlamıştı ama bize bunları tabii rüya diye anlatıyordu.Sonradan da hatırlamıyordu rüyasını sorunca. Zamanla bedensel titremeleri başladı.Çenesi titrerdi,kolları titrerdi en sıcak havada bile.Heyecandan,açlıktan,yorgunluktan diye kulp bulurdu,biz de inanırdık. Çok sessizdi ve fazla arkadaş edinmezdi.Ben de benimle yetiniyor diye gurur duyardım. Daha sonra her şeyden alınma,şüphe etme,birilerinin ona zarar vereceğinden kuşkulanma,kıskançlık,birilerinin ona aşık olduğuna takıntı şeklinde inanmalar başladı. Uyanıkken Hazreti Ali ile yaptığı konuşmaları bana anlatmaya başladı.Rüya mı diye sorduğumda,hayır gece otururken yanıma geldi diye cevaplıyordu ve ben yine de rüyasından etkilendiğini düşünürdüm. Ondokuz yaşında birer genç kızdık,hayatın şizofreni denen illetinin arkadaşıma bulaşabileceğini nerden bilebilirdim? Sonraları derslerine ilgisi yitti.Dalıp dalıp gitmeler,durup durup alakasız bir şeyler yumurtlamalar,ani gülmeler,ani ağlama krizleri,hiç yapmadığı şekilde bana patlamalar,bağırmalar,küsmeler.Ertesi gün hiç bir şey yokmuş gibi kaldığımız yerden hayata devam etmeye çalışması. Son sene,hocalarla görüştüm,aşk acısı yaşıyor sanıyorduk,hocalar idare etti,biraz bizlerin itip kakmasıyla nihayet diplomasını o da alabildi. Ama hayata karşı yeterlilik diplomasını kaybetmişti çoktan. Gitgide benimle daha az görüşmeye başladı. Yengesi Ruh ve Sinir Hastalıklarında müstahdem olarak çalışıyordu.Araya girdi,doktora götürdüler.Önceleri tanı konulmadı,basıt antidepresanlar verildi.Sürekli uyuyordu ne zaman arasam.Uyuyor,yiyor,uyuyor yiyor…Düşmanca konuşmaları başladı bana karşı.Kendisine aşık olduğunu iddia ettiği bir arkadaşımız vardı Yıldırım diye.Kendini zorla onun evine davet ettirdi bir gün,çocuk kendisine açılsın diye.Sonra çocuk da buna gayet kardeşce duygular içerisinde olduğunu anlatmaya çalışınca olan oldu.Çocuğa hakaretler yağdırıp,üstelik bir de işin içine ne alakaysa beni de katıp bir ağız dolusu küfürü de bana boşaltıp çıkıp gitmiş. Sonra yine doktor,yine hastane. O arada evlerini taşımışlar,haberim olmadı. Zaten iletişimimiz kopmaya başlamıştı. Evlerini taşıyınca yeni telefonlarına ulaşamadım. O zamanlar cep,MSN falan da yoktu tabii. Bu kopukluk döneminde ona tam tanı konulmuş. AKUT ŞİZOFRENİ. Yani belirtilerin en şiddetli görüldüğü evre. Evde baş edememişler,zaten şeker hastası bir baba ile zar zor geçinen bir aile içinde idi.Ailenin en küçüğü idi.En zekisi idi.En seveceni idi.En insan olanı idi…Benim tek gerçek dostumdu o güne kadarki. O benim canımdı. Hastanede yattığı dönemleri sonradan bir kez daha birbirimizi bulup bir araya gelebildiğimizde anlatmıştı bana.Düzelmiş gibiydi sanki.Ama bir şeyler de eksikti.Sanki tüm anıları,tüm geçmişi de gitmişti.Güzel dostluğumuz,arkadaşlığı arkadaşlık yapan tüm unsurları tüm anıları da silmişti kafasından.Boş ve manasız bir cümle gibiydi hayat karşısında. Kum torbası gibi. İlaçlarını içiyordu hala.Hastanede neredeyse bir gece tecavüze bile uğramak üzereyken uyanıp çığlıklar atarak kendini koruduğunu anlatmıştı.Ne kadar doğru bilemezdik tabii,sık sık halisünasyonlar görüyordu çünkü.Ya da gerçekten olmuştu ve tacizci nasılsa ona inanmazlar diye rahattı bu kadar. Sonra bir kez daha taşındılar habersizce…yine kaybettim onu. Bu arada en önemli şeyi unutuyordum,o benim,bu gün evli olduğum insanı benimle tanıştıran kişidir.Yani eşimin çok sevgili lise arkadaşıydı da aynı zamanda. Sonra yengesinin çalıştığı hastaneden yeni numaralarını buldum,bir gece evinden aradım onu.Annesi çıktı,çok severdi beni.Çok sevindi sesimi duyduğuna,onu istedim.Çağırdılar.Telefona gelmesi bayağı uzun sürdü. Duyuyordum,kimmiş beni arayan,kim o,niye arıyor diye söyleniyordu içeriden. Sonra soğuk bir alo geldi.Hal hatır sordum,burukça.Önce tanımadı,sonra niye aradığımı sordu.Sonra annen baban nasıl dedi. Annemi yeni kaybetmiştik.Boğazım düğümlenerek,annemi kaybettik dedim. Noolmuş yani,herkes bir gün ölecek,bunun için mi aradın beni,diye tersledi. Aslında yapmamalıydım.Ağlayarak telefonu kapatmamalıydım. Telefonunun yazdığı kağıdı da yırtıp attım hırsla. Çook bozulmuştum,çoook incinmiştim.Oysa o,o inicinikliği hayatının her evresinde herkese karşı yaşıyordu,onu anlayamamıştım.Hayalindeki birileri onu nasıl incitiyorsa o da beni öyle incitmek istemişti belli ki. O benim o güne kadar tanıdığım en iyi dostumdu…tek dostumdu! Ama pişman olduğumda çok geçti. Bir gün tekrar aradığımda yengesi hastaneden çoktan ayrılmıştı,kimseden telefonunu bulamadım. Yıllar yıllar sonra bir gün babamı hastaneye yatırdık.Eşim büfeden bir şeyler almak için çıktığında onunla karşılaşmış hastane kampüsü içinde.Sanki daha dün birbirlerini görmüşler gibi sıradan bir şekilde selamlaşmış eşimle.Eski çocukluk arkadaşıyla! Eliyle polikliniklerden birini işaret edip ben de buraya tedaviye geliyorum,demiş.Sonra beni hiiç sormadan hadi hoşça kal diye uzaklaşıp gitmiş. Kalabalığın içinde ayrık bir akıl olarak. Binlerce insan içinde hala benim hayatta tanıdığım en iyi dostum olarak…Arkasından ona bakalalan eşimi belki de arkasını döndüğü anda unutup kendi hayal aleminde kendi kalabalığına karışarak… Hayatta tanıdığım tek ayrık ve kayıp akıl...seni hala ilk tanıştığımız günkü kadar çook seviyorum ve o telefonu yüzüne kapatıp seni anlayamadığım için kendime hala lanet ediyorum.Dilerim kafanın içindeki kalabalıklarda bir yerde ben de varsam beni çoktan affetmişsindir.

4 yorum:

  1. Tulişim ayrık akıl dostun senin gibi bir dosta sahip olmanın güzelliğini ne yazıkki artık hatırlayamıyacak ama yinede ümit kesilmez. Hani " Rabbime sordum Cleveland dedi" yazındaki rüyanın gerçekleşmesi gibi belki dostun için birkez daha Rabbim rüyanı gerçekleştirebilir ne dersin. Dualara devam...

    Bu arada mesajımı okuyup cevaplandırdığın için teşekkürler. Özlemim biraz olsun giderildi:)) Öpüyorum kocaman. Kutlama için ayrıca teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  2. MİNECİĞİM...DUYGULU YORUMUNA ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUM.KİMBİLİR BELKİ DEDİĞİN GİBİ OLUR.
    HİÇ DEĞİLSE BİLE İNŞALLAH SİZ DOSTLARIMIN AKILLARINDA KÜÇÜK BİR YER OLARAK KALABİLİRİM.SEVGYİLE KAL CANIM.

    YanıtlaSil
  3. Canım inan yerin pek küçük değil ve apayrı.Öpüyorum sevgiyle.

    YanıtlaSil
  4. Sevgili Minoşuma burdan Tarkan'ın "SEN BAŞKASIN" şarkısını armağan ediyorum ve mendilimin ucuyla göz pınarlarımı da sili siliveriyorum...

    YanıtlaSil